Detstvo Gorkogo – Mark Donskoy (1938)

“Şimdi geçmişi hatırlamaya çalıştığımda tüm bunların gerçekten olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Ancak gerçek, yegâne tesellidir”

Rus yazar Maksim Gorki’nin çocukluk yıllarının hikâyesi.

Sovyet yönetmen Mark Donskoy’un Gorki’nin otobiyografik eserlerinden çektiği üç filmden ilki. Senaryosunu Donskoy ve Ilya Gruzdev’in birlikte yazdıkları film, yazarın yoksulluk içinde ve zor koşullarda geçen çocukluğunu anlatırken onun gelecek yıllardaki sanatçı kişiliğini oluşturan unsurlara da odaklanıyor ve çocukluğun o her koşul altında kendisini gösterebilen yaşam sevincini getiriyor karşımıza. Bir anı kitabından uyarlanmasının da doğal sonucu olarak belli bir hikâye anlatmaktan çok, Gorki’nin farklı anılarını bölümler halinde sergileyen yapıt yine de bu bölümleri bütünsel bir bakışla ele alabilen, bugün bir parça eskimiş duran ama karakterlerine ve hikâyesine samimi yaklaşımı ile tüm o acının içinde bir büyük yazarın sanatının temellerini oluşturan ögelere tanık olmanın heyecanını yaratmayı başaran önemli bir yapıt.

Gerçek adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan ve eserlerini çocukluk ve gençlik yıllarına göndermede bulunarak “acı” anlamına gelen Rusça sözcükten aldığı ad ile yazan sanatçı hayatını üç farklı kitapta anlatmış: Bizde yayımlandığı isimleri ile “Çocukluğum” (1913), “Ekmeğimi Kazanırken” (1916) ve “Benim Üniversitelerim” (1923). Sovyet yönetmen Mark Donskoy bu kitapların her birini 1938, 1939 ve 1940 yıllarında çektiği filmlerle sinema perdesine aktararak bu büyük yazarın hayatına tanık olmamızı sağlamış. Bu üçlemenin ilki olan filmde hikâye Gorki’nin on iki yaşında ve kendisini yetiştiren büyükannesi ve büyükbabasının evindeki yaşamı ile başlıyor ve onun 1880’de evden kaçması ile sona eriyor. Babası kısa süre önce ölmüş olan Gorki annesi ile birlikte büyükannesi ve büyükbabasının evinde sürdürmektedir yaşamını. Evin geçimini kumaş boyama atölyesi sağlamaktadır ve evdeki oğlanlar Gorki’nin dedesi olan babalarının sahip oldukları için sık sık birbirleri ile çatışmaktadırlar. Atölyenin işleri iyi gitmemektedir ve çarın yönetimi altındaki Rusya derin bir yoksulluk içindedir. Evdeki en iyi karakter olan büyükannenin Gorki’nin bir sorusuna verdiği cevapta söylediği “Bunun nedeni hep yoksulluktur. Bazı insanlar çok yoksuldur, bunu sözcüklerle anlatmak mümkün değil” sözleri hem yazarımızın hem genel olarak Rus halkının durumunun iyi bir özeti.

Film yazarın ilerideki başarılı kariyerine veya o kariyeri oluşturan birikime doğrudan bir göndermede bulunmuyor üçlemenin bu ilk filminde; ama dikkatli bir bakış bu konuda birkaç ipucu sağlıyor aslında. Örneğin film boyunca Gorki’nin meraklı bakışlarını, sorularını, sorgulamalarını ve gözlemlerini izliyoruz; kuzenlerinin aksine sadece yaşayıp gitmiyor olan biteni ve tanık olduklarını anlamlandırmaya çalışıyor. Gorki’nin büyükannesinin de onun yazar kişiliğinde önemli bir payı olduğunu anlıyorsunuz filmden: Kadının torununu hayata karşı sürekli cesaretlendirmesi ve onu hep korumaya çalışmasının yanında, hikâye anlatıcılığının da Gorki üzerinde önemli bir iz bıraktığı kesin. Bunun dışında film yazarın karakteri ile ilgili güçlü izlenimler de bırakmayı başarıyor; evlerindeki kiracı kimyacı karakteri ile olan ilişkisi, kötürüm bir çocuğu mutlu etmek için yaptıkları, yanlış bulduklarına karşı tepkisini göstermekten çekinmemesi ve bir eylem adamı olduğunu farklı pek çok sahneden anlayabiliyoruz.

Sessiz filmlerdekine benzer şekilde zaman zaman ara yazılara başvuran film buradaki ifadeleri doğrudan Gorki’nin kitabından almış ama her zaman gerekli ya da güçlü şeyler ifade etmiyor bu sözler. Bazen bir duyguyu bazen de bir saptamayı dile getiren yazıların arada göründüğü filmin kahramanını Aleksei Lyarsky canlandırıyor. Bu ilk filminden sonra, karakterini Donskoy’un ikinci Gorki filmi olan “V lyudyakh” (Uyarlandığı kitabın bizdeki adı ile “Ekmeğimi Kazanırken”) adlı yapıtta da canlandıran Lyarsky’nin son filmi de bu olmuş. Genç oyuncu 1943’te, İkinci Dünya Savaşı’nda ve henüz 19 yaşındayken cephede kaybetmiş hayatını. Buradaki performansı sıcak ve gerçekçi nitelemelerini hak eden bir güçte ve yetişkin oyuncuların arasında hiç ezilmeden canlandırıyor karakterini. Aslında filmdeki tüm çocuk oyuncular oldukça başarılı ve yönetmen Donskoy da çcocuklardan aldığı başarılı performanslarla bilinen bir isim. Lyarsky diğer çocuk oyuncularınki ile karşılaştırıldığında bir parça daha gösterişli oynuyor ama bunun nedeni sadeliği yitirmesi değil, sadece senaryonun ana karakteri olmasından kaynaklanan bir durumunun sonucu olsa gerek. Büyükanneyi oynayan ve aynı zamanda ünlü bir tiyatro oyuncusu olan Varvara Massalitinova ise tecrübesi ile, yetişkin karakterleri canlandıran oyuncular arasında öne çıkıyor ve büyükannenin Gorki’nin hayatında oynadığı önemli rolü çok iyi yansıtıyor bize.

Film kesinlikle bir propaganda havası taşımasa da, iki farklı karakter üzerinden Sovyet rejiminin değerlerinin yanında durduğunu gösteriyor. Bunlardan ilki amacı ve ne yaptığı küçük çocuk için bir gizem konusu olan kiracı karakteri ve kendisi hakkında “Çarlık aleyhtarı” olduğu dışında bir şey söylenmese de, peşine düşen polislerden onun siyasî bir kimliği olduğunu anlıyoruz. Diğer karakter ise ailenin atölyesinde çalışan genç Vanya; Daniil Sagal’ın çekici bir performansla canlandırdığı Vanya çalışkanlığı, dürüstlüğü ve -Sovyet rejiminin etnik kimlikler arasındaki eşitlik anlayışına uygun olarak- “bir çingene olmasına rağmen” olumlu profili göründüğü her sahnede vurgulanıyor. Onun başına gelen trajik olayın nedeni ise rejimin dine bakışının da bir sembolü oluyor aynı zamanda. Atölyede çalışanlardan birinin 37 yıl boyunca maruz kaldığı kimyasal malzemelerin dumanı yüzünden hastalanmış olması da benzer bir biçimde bir sömürünün sembolü olarak görülebilir. Gizemli komuşunun okumayı ve öğrenmeyi öven sözlerini de yine aynı kapsamda değerlendirebiliriz.

Çocukların birlikte takıldıkları sahneleri ile hayli çekici bir “aile filmi” olarak da görülebilir bu yapıt. Aralarındaki konuşmalar, tartışmalar ve özellikle kötürüm arkadaşları için yaptıkları ile çocuklar ve gençlere de hitap ediyor film ve onlara dayanışma, dostluk ve dürüstlük üzerine çok doğru ve sineması ile de çekici şeyler söylüyor. Donskoy’un yetişkinlerin sahnelerinde çoğunlukla karanlık bir resim çizerken, çocukların öne çıktığı bölümlerde estetik olarak da farklı tercihlerle çok daha aydınlık bir resmi karşımıza getirmesi dikkat çekiyor. Çocukların kıra gittiği bölüm örneğin, özgürlük ve dayanışma ruhunun vurgulanması ve yarattığı duygusallık ile çok başarılı. Pyotr Yermolov’un görüntü çalışması da yetişkinlerin sahneleri ile çocuklarınki arasında benzer bir fark yaratıyor ve ikincisinde daha geniş planları tercih ediyor. Sahnelerin arasına yerleştirilen ve insansız doğa görüntülerindeki ferahlık ve aydınlık da şiirsellikleri ile sanki bize yoksulluk, sömürü ve baskının egemen olduğu düzenin alternatifinin var olduğunu hatırlatmak için seçilmiş gibi.

“Gideceğim, büyükanne, uzaklara gideceğim!” kararlılığındaki küçük Gorki’nin evi terk etmesi ile sona eren film ona ait “Hayata… hayata… her şeyi iyi ve insanca yapmak için. Kalbimiz ve aklımız da bunun bir parçası” sözleri ile kapanıyor. Bugün eskimiş görünen sinema dili filmi bir parça ağırlaştırmış olsa da şiirsellik ile gerçekçiliğin kaynaştığı ve ilgiyi hak eden bir çalışma bu. Stalin zamanında rejimle sorunları olan ve resmen ilan edilmese de ev hapsinde tutulan Gorki’nin eserleri bugün sosyalist gerçekçiliğin başyapıtlarından kabul ediliyor. Çekimlerinin önemli bir kısmı onun çocukluğunun geçtiği Nizhni-Novogorod’da gerçekleştirilen film ilk dönem Sovyet sinemasından bir örnek izlemek ve büyük bir yazarın hayatının erken yıllarında yaşadıklarının tanığı olmak isteyenler için ek bir çekiciliğe sahip bir yapıt.

(“Gorky 1: The Childhood of Maxim Gorky” – “Çocukluğum”)

(Visited 74 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir