Hang ‘Em High – Ted Post (1968)

hang-em-high“Peşlerinden kendim gideceğim. Bunun Tanrı ile ilgisi yok, işi kendim halledeceğim”

Hırsızlık ve cinayetle suçlanarak uğradığı linçten son anda sağ kurtulan bir adamın bir kanun adamı olarak intikamını almasının hikâyesi.

Senaryosu Leonard Freeman ve Mel Goldberg tarafından yazılan, Ted Post’un yönettiği bir Amerikan yapımı. Başroldeki Clint Eastwood’un Sergio Leone ile çektiği “Dolar Üçlemesi” filmleri ile kazandığı ünün üzerine kurulmuş görünen filmin yönetmenliği önce Leone’ye teklif edilmiş ama onun o sıralarda “Once Upon A Time In The West” filmi için çalışıyor olması nedeni ile yönetmenlik Eastwood’un önerisi ile Post’a gitmiş. Western’in bir alt türü olan “revizyonist western” sınıfı içinde gösterilebilecek olan film, temel olarak Leone’nin spagetti western’lerinden hafif esintiler taşıyor olsa da o havadan epey uzak bir çalışma. Bir ülkenin kuruluş ve gelişme döneminde adalet kavramının ve prensiplerinin oluşumu üzerine fikirleri olan film, Ted Post’un eli yüzü düzgün anlatımı ve Eastwood’un -oyunculuğundan çok- karizması ile dikkat çekiyor ve ilgiyi hak ediyor. Tam olarak derdinin ne olduğuna pek karar verememiş görünen çalışma, revizyonist sıfatını hak edecek farklılığı ile önemli bir film yine de.

Jenerik öncesi gösterilen ve kahramanımızın iyi yürekliliğini sergileyen bir sahne ile açılan film halkın kendi adaletini kendisinin tesis ettiğini gösteren linç sahnesi ile devam ediyor ve buradan başlayarak filmin temel olarak adalet teması üzerinde döneceğini anlıyoruz. Eskiden olduğu gibi yeniden bir kanun adamına dönüşen ve federal şerif ünvanını alan kahramanımızın yargıçla adalet kavramı üzerindeki kimi çatışmaları, halk için bir sirk gösterisine dönüşen idamlar, cezaevindeki feci koşullar, sevgilisi olan kadının geçmişte kendisine tecavüz eden adamla ilgili adalet arayışı ve en başta da şerifimizin bireysel adalet ile toplumsal adalet arasındaki sıkışmışlığı temel olarak filmin nerede durduğunu gösteriyor bize. Ne var ki bu dert üzerinde dururken sık sık konuyu dağıtan yan hikâyelere başvurması veya adamı linç etmeye çalışan karakterlerden bir kısmını kaba bir kötülüğün parçası olarak göstermesi (sonuçta problem bu karakterlerin kötü veya iyi olması değil, toplumda yerleştirilmeye çalışılan adalet mekanizmalarının dışında hareket etmiş olmaları) filmin kendi kendine zarar vermesine neden oluyor. Muhtemelen bir western içinde böyle “derin” konulara girmenin ticarî açıdan pek iyi olmayacağı düşüncesi filmin yaratıcılarını hikâyeyi daha standart kalıplara yaklaştırmaya götürmüş ama film sinema değeri açısından bundan zarar görmüş elbette.

Filmin yukarıda sözü edilen arada kalmışlığı yönetmenlik alanında da gösteriyor kendisini: Özellikle Eastwood’un yakın plan yüz çekimlerinde ortaya çıkan spagetti western havası -tıpkı asıl temanın üzerine yeterince gidilmemesi gibi- filmin genelinde yerini daha geleneksel bir mizansen anlayışına bırakmış görünüyor. Böyle olunca da Eastwood’un Leone filmlerinden buraya taşımış göründüğü bakışlar ve mimikler zaman zaman filmin tümü içinde bir parça eğreti durmuş. Yine de Eastwood’un hemen her filminde olduğu gibi oyunculuk performansı ile değil, karizması ile işini gördüğünü düşünürsek bu bakışların filme faydası olmuyor da değil açıkçası. Girişte belirttiğim gibi filmi klasik bir western’den çok türün 1960 ve 70’li yıllarda öne çıkan bir alt türü olan “revizyonist western” türü içinde değerlendirmek gerekiyor. Klasik western’e göre daha gerçekçi bir bakış, daha karanlık bir hava ve belki de -en azından bu film için- tümünden daha fazla olmak üzere western’in kimi değerlerini (maçoluk, idealleştirilen bir yeni dünya arayışı vs.) sorgulama şeklinde kendisini gösteren yaklaşım hikâyede yerlerini almış görünüyorlar ki filmi temel olarak farklı kılan özelliklerinden biri de bu. Bu revizyonist bakışın getirdiği eleştirel hava özellikle şerif ile yargıç arasındaki adalet üzerine olan tartışmalarda gösteriyor kendisini. Finaldeki “uzlaşmacı” hava bir Amerikan filminden bekleneceği şekilde eleştirel bakışı sınırlıyor olsa da, toplu idam sahnesinde en iyi örneğini verdiği şekilde filmin yine de kayda değer bir sorgulayıcılık taşıdığını söylemek mümkün.

Henüz otuz beş yaşındayken intihar ederek yaşamına son veren Inger Stevens’ın Eastwood’a eşlik ettiği filmin Dominic Frontiere imzalı müziği türden türe atlayan havası ile hikâyeyi zenginleştirmiş görünüyor. Bazen bir gerilim filmine yakışacak melodilere sahip, bazen tipik bir western havasına bürünen ve hatta filmin kendisi gibi zaman zaman spagetti western’e uzaktan da olsa bir selâm gönderen müziğin bu çok çeşitliliği arada dikkat dağıtıyor belki ama yine de müzik çalışması başarılı olarak nitelendirilebilir rahatlıkla. Bruce Dern, Ed Begley, Dennis Hopper, Pat Hingle gibi isimlerin yardımcı oyunculukları ile zenginleştirdiği film, özetleyerek söylersek; farklı (ama yeterince değil), sorgulayıcı (ama yeterince değil) ve ilginç (ama yeterince değil) bir çalışma ve ilgiyi hak ediyor.

(“Onları Yükseğe As”)

(Visited 100 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir