İhtilalin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilali – Şevket Süreyya Aydemir

Şevket Süreyya Aydemir’in 1973 tarihli, 27 Mayıs 1960 ihtilalini öncesi ve sonrasını da ele alarak ama öncelikle ihtilalin mantığı açısından ele alan kitabı. Eserin arka kapağında yer alan şu alıntılar Aydemir’in kitabındaki savlarının iyi bir özeti olabilir: “İhtilal, toplum yapısında biriken çelişmelerin bir gün patlayışıdır. İyi ya da kötü olduğuna göre değil, şartlar tamam olduğu için ihtilal olur… 27 Mayıs İhtilali şartları tamam olan bir ihtilaldir” ve “… fakat bütün toplumlar için bu çelişkilerin mutlaka ihtilaller yolu ile çözümlenmesi şart mıdır, kaçınılmaz mıdır? Yahut ihtilal toplumsal bir kader ve bütün toplumlar için mukadder midir? Hayır!”. Özetle söylemek gerekirse, yazar 27 Mayıs için şartların oluştuğunu ve bu nedenle de kaçınılmaz olduğunu söylerken, ondan kaçınılmasının mümkün olduğu halde bunun yapılamamasının nedeninin Demokrat Parti’nin ve özellikle de Adnan Menderes’in hataları olduğunu ileri sürüyor. Turancılık ve Komünizmden geçerek Kemalizme uzanan bir politik anlayışı olan, Atatürk (“Tek Adam”), İnönü (“İkinci Adam”), Menderes (“Menderes’in Dramı”) ve Enver Paşa (“Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa”) hakkındaki kitapları ile Osmanlı’nın son döneminin ve Cumhuriyet’in politik hikâyesini yazdığını söyleyebileceğimiz Aydemir’in bu kitabı öncelikle 27 Mayıs’tan bağımsız olarak darbe, ihtilal, inkılap, müdahale gibi farklı kavramları sınıflıyor, tanımlıyor ve ardından da 27 Mayıs’ın bir darbeden ihtilale dönüşmesinin hikâyesini anlatıyor.

Her ne kadar kitabının ihtilalin bir övgü veya yergisi olmadığını söylese de, Şevket Süreyya Aydemir eserini 27 Mayıs’ın kaçınılmazlığı üzerine kurarak sonucun doğru olduğunu belirtmiş oluyor. Yazarın “şartların tamam olması” olarak tanımladığı durumlarda, bu tamam olma durumuna kimin karar verdiği ya da vermeye yetkisi olduğu gibi konuya girmiyor yazar ve “ordu-millet” olarak tanımladığı Türk toplumu adına bu kararın ordu tarafından alınmış olmasını da doğal buluyor bir bakıma. Önsözde “… 27 Mayıs İhtilali, toplum yararına, toplum için, ama halkın üstünde ve halka rağmen bir hareket olacaktı” diye yazan Aydemir, bu saptaması ile aslında ihtilal kararının yetkisi ile ilgili netameli bir durumu ve tartışma alanını da açıkça ortaya koymuş oluyor.

Aydemir kitabını doğrudan bir ihtilalin kronolojisi olarak oluşturmayıp, kendisinin de sıkça belirttiği gibi “bilimsel” bir anlayışla hazırlamış eserini. Bunun için öncelikle mantık kavramının kendisinden başlayarak, “tez, anti-tez ve sentez” kavramlarına uzanıyor ve eserini dayandırdığı temelleri açıklıyor okuyucuya. Ardından da tarihten seçtiği çok farklı örneklerle ihtilalleri oluşturan nedenleri açıklıyor okuyucuya yazar ve sonra da 27 Mayıs’a giden yolu anlatmaya başlıyor. Türkiye’de cumhuriyet inkılaplarının “temel prensiplerini, inkılabımızın akışı içinde, işleyip, araştırıp, formülleştirebildik mi?” sorusunu “hayır” ile cevaplayan Aydemir Demokrat Parti’nin ve Menderes’in kendilerine sunulan tarihî bir fırsatı değerlendiremediklerini ve ülkeyi ihtilalin kaçınılmaz olduğu bir noktaya sürüklediği savı üzerine kuruyor kitabını. Halk Partisi’nin iktidarı neden Demokrat Parti’ye kaptırdığını ilkinin tüm hataları ile birlikte ele alan ve ikincisinin de iddia ettiklerinin tam tersini yaparak “kendi sonunu hazırladığını” öne süren yazarın kendi kişisel tarihinin anlattıklarının bir parçası olması kuşkusuz esere ayrı bir önem katıyor. “Suyu Arayan Adam” adındaki otobiyografisinde kendi macerasını da anlatmış olan Aydemir’in tanıklıkları, değerlendirmeleri ve analizleri kuşkusuz ki çok önemli. Demokrasinin kendisini, onu bir tek parti / tek adam yönetimine dönüştüren, bir başka şekilde ifade edersek, onu tüm kurumlarını da ele geçirerek neredeyse bir istibdat rejimine dönüştüren iktidarlara karşı nasıl koruyabileceği ya da bunun mümkün olup olmadığı üzerine uzun uzun düşünmesini sağlıyor okuyucunun bu kitap; ihtilalin kaçınılmazlığını sıkça vurgulayarak kendisi açısından bir cevap veriyor buna Aydemir ama bu cevap şüphesiz ki “doğru” değil ya da en azından doğru olmaması gerekiyor.

27 Mayıs’ın kaçınılmazlığını, toplumun bu ihtilale hazır ve ona gebe olduğunu söylüyor ve örneğin Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963’teki girişimleri gibi eylemlerin tam da bu nedenle toplumda bir karşılığı olmadığı için başarısız olduğunu belirtiyor Aydemir. 27 Mayıs’ın da lidersiz ve örgütsüz bir ihtilal olmasının sonucu olarak yaşadığı sıkıntıların ve bunun sonuçlarının da analiz edildiği kitap bir editörün elinden geçmemiş olmamasından kaynaklandığı anlaşılan bazı problemlere sahip. Birtakım yazım hataları, kimi cümlelerin dil açısından aceleye getirilmiş görünen hâlleri, “Bu kitabın konusu değildir” gibi kapsamla ilgili cümlelerin defalarca tekrar edilmesi veya daha çarpıcı bir örnek olarak, “27 Mayıs İhtilali / Lider” başlıklı bölümde “Bizim yakın tarihimizde, iki büyük lider vardır” dedikten sonra bu liderlerden sadece birinden (Mithat Paşa) söz edilip, diğerinin (bu kişinin Mustafa Kemal olduğu açık ama…) adının bile anılmaması gibi hatalar dikkat çekiyor. Kuşkusuz kitabın içerik olarak önemini ve değerini azaltmıyor bu problem ama yakın tarihimizle yakından ilişkili bir tanığın bu eserinin yayınevinden daha fazla özen görmeyi hak ettiği gerçeğini değiştirmiyor bu.

Şevket Süreyya Aydemir kitabının son bölümünde tüm dünyayı etkisi altına alan 1968 olaylarını ve bizde özellikle üniversite çevrelerindeki ve öğrenciler arasındaki politik hareketliliği de analiz ediyor. Yazarın buradaki temel argümanı bu hareketliliğin içindeki farklı örgütlerin idelolojilerinin eskiliği ve 1960 ve 70’li yıllara uymaması. Ülkenin sol düşünce ile ilgili yayınlara çok geç erişmesinin de bu eskide kalmanın önemli nedenlerinden biri olduğunu belirten Aydemir bu bölümü neredeyse tamamen Türkiye’deki sol örgütlerin eleştirisine ayırıyor. Kendisinin komünizmden Kemalizm’e geçişi elbette bu düşünceleri ile uyumlu olan yazarın, Karl Marx’ı ve onun “Kapital” adlı dev eserini eleştirmesi de bu kapsamda görülmeli ama Marx’ın 2000’lerde Economist gibi kapitalizmin ve liberalizmin sert bir savunucusu olan bir dergi tarafından bile yeniden “keşfedildiğini” düşünürsek, onun bu bölümdeki savlarına katılmak pek mümkün değil bugün. Kaldı ki bu son bölümün kitabın geri kalanı ile sağlam bir doğal bağıntıya sahip olduğu da tartışmalı.

Cumhuriyet’e ve Atatürk’e yürekten inanan ve tüm yaşamını bu inancı doğrultusunda sürdüren Şevket Süreyya Aydemir, cumhuriyetimizin kaçırdığı fırsatlara üzülen ve bu bağlamda Demokrat Parti iktidarının da kendisine sunulan fırsatı olması gerekenin tam tersi yönde kullanarak Türkiye’ye zarar verdiğine yürekten inanan bir aydın. 27 Mayıs’ın kaçınılmazlığı üzerine kurduğu bu eseri de bu ihtilali (ya da darbeyi) kaçınılmaz kılan unsurları anlatan ve yakın tarihimizle ilgili bu önemli (olumlu ve olumsuz tüm sonuçları ile önemli) hareketi anlamak için değerli bilgiler sunan bir kitap.

(Visited 116 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir