Keteke – Peter Sedufia (2017)

“Yakala şu treni, Boi!”

İlk çocuklarının doğumu için kadının annesinin yanına gitmeye çalışan bir çiftin trenlerini kaçırmaları üzerine yaşadıklarının hikâyesi.

Peter Sedufia’nın yazdığı, yönettiği, kurgusunu yaptığı ve yapımcılığını da üstlendiği bir Gana filmi. Sedufia ilk uzun metrajlı filmi olan bu çalışmasını çok küçük bir bütçe ile ile çekmiş ve gerekli finansmanı da arkadaşlarının desteği ile kendisi karşılamış. Filmde çalışan teknik kadronun hemen tamamı Sedufia’nın kendisi gibi Gana’nın Ulusal Film ve Televizyon Enstitüsü’nden mezun ve bu da filmi her anlamı ile bir ulusal film kategorisine koyuyor. Trenlerin peşine düşen çifti canlandıran Adjetey Anang ve Lydia Forson’ın eğlenceli performansları ve aralarındaki uyum, hikâyeye uygun orijinal müziğin desteklediği ve yönlendirdiği yüksek tempo ve romantizmi de ihmal etmemesi ile keyifli bir film bu. Buna karşılık, filmin iki başrol oyuncusuna fazlası ile dayanarak çekiciliğini çoğunlukla onlar üzerinden üretmeyi tercih etmesi, ortalamanın altındaki süresine rağmen bazı bölümlerinin uzatılmış görünmesi ve mizahının her zaman yeterince güçlü olmaması gibi problemleri de var ama yine de hoş bir seyirlik bu ve mizahının arkasındaki eleştirisi ile de ilgiyi hak ediyor.

Comfort Arthur’un hazırladığı hoş animasyon açılış jeneriğine eşlik ederken izleyeceğimiz hikâyenin başlangıcını ve ilk bölümlerini de özetliyor bize. Ganalı müzisyen Worlasi’nin orijinal müziklerinin temposu ile çok keyifli bir biçimde desteklediği bu jenerik bir tanıtım yazısı ile özetliyor hikâyeyi, sonra da tren peşinde koşan bir çiftin animasyonunu izliyoruz. Ardından izlediğimiz ise temel olarak trenlerin peşinde koşarken devamlı tartışan, ağız dalaşına giren, içine düştükleri durum için birbirlerini suçlayan ve aralarındaki sevginin canlı ve kalıcı olduğunu da hep gösteren bir çiftin hikâyesi. İlk binecekleri treni kaçırdıklarında erkek ertesi günkü trene binmek yerine bir başka istasyona giderek başka bir yerden gelen trene binmeyi önermiştir ve anlaşılan yaya olarak çıktıkları bu yolculuk boyunca her peşine düştükleri treni kaçırmışlardır. Baştaki tanıtımda belirtildiğine göre 1980’li yıllarda geçiyor hikâye. Ana ve belki de tek ulaşım aracının tren olduğu bölgede geçen hikâyede çiftimiz aralarında hemen her zaman İngilizce konuşuyor (Gana’nın resmî dillerinden biri İngilizce ama gerçekten de bir Ganalı çift kendi aralarında da İngilizce mi konuşur gerçekten, emin değilim) ve gerçekleşmesine çok az kalan doğumdan önce kadının annesinin yaşadığı yere ulaşmaya çalışıyorlar.

Hamileliği yüzünden stresi iyice artan kadın ile içinde bulundukları durumun sıkıntısını birtakım muzipliklerle azaltmaya çalışan adam arasındaki tartışma herhangi bir evli çiftin hikâyesinde göreceklerimizden farklı değil: Karşılıklı olarak birbirlerinin annelerini eleştirmeleri, içinde bulundukları durum için diğerini suçlamaları, küsmeleri ve barışmaları eğlenceli anlar yaratıyor ama bu bölümlerde pek bir orijinallik yok açıkçası; bu sahneleri ayakta tutan asıl olarak oyuncuların performansı oluyor. Her iki oyuncu da eğleniyor ve eğlendiriyorlar kesinlikle ve filmin de en önemli kozu oluyorlar. Adjetey Anang daha hareketli bir oyunla karakterinin komikliğini ortaya koyarken, Lydia Forson hamileliği nedeni ile hareketleri ağırlaşan karakterinin bu durumunu avantaja çeviren bir performansla Anang kadar eğlendirmeyi başarıyor bizi.

Küçük (sık sık da gereğinden küçük) bir hikâyesi olan film modern Gana ile eski Gana’yı karşı karşıya getirdiği “yerlilerle karşılaşma” bölümü ile de eğlendiriyor bizi. Sedufia’nın senaryosu burada iki baş karakterinin şaşkınlığı üzerinden Batı’nın Afrika klişeleri ile de dalga geçiyor ve o ana kadar sadece çiftimizi gördüğümüz filmin bu rutinini de kırıyor biraz. Adam ile kadının karşısına çıkan ve filmin son bölümünün geçtiği tren ise hem olumlu hem olumsuz anlamda etkiliyor filmin başarısını. Bu bölüme kadar hemen hep koruduğu mizah havasının dram ile yeterince iyi dengelenemesi, trendeki altı adamın filmin dozunda giden komedi havasına uymayan karikatür tiplemeleri ve şarkıların (Edwin Acquah ve Sponkeys seslendiyor bu doğaçlama sözleri olan şarkıları) eğlencesinin dozunun kaçmasının zarar verdiği bu bölüm öte yandan filme mutlu eden bir kapanış sağlayarak seyirciyi etkilemeyi de başarıyor.

Yetişkinliğinde ziyaret ettiği Finlandiya’da gördüğü ulaşım hizmetlerini gençliğinde Gana’da yaşadığı bölgedeki ile karşılaştırmasından yola çıkarak yazdığı senaryosunda ülkesinin bu alandaki problemini dile getiren Sedufia’nın eleştirisi oldukça örtülü ve mizahının çok gerisinde kalıyor. Sonuçta da film fazlası ile hafif bir eğlencelik olmanın ötesine geçemiyor bu nedenle ama yine de Gana sinemasından bir örnek olarak bile ilgiyi hak eden bu çalışma keyifle seyredilebilir, muhtemelen daha sonra unutulmak üzere.

(Visited 94 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir