Le Couteau dans la Plaie – Anatole Litvak (1962)

“Benim ölümüm sigorta şirketi için Life dergisindeki dört sayfalık bir ilandan daha kârlı”

Bir uçak kazasından sağ kurtulan bir adamın sigortadan para alabilmek için kazada ölmüş numarası yapması ile başlayan olayların hikâyesi.

Yunanlı Mikis Theodorakis’in müziğinin eşlik ettiği bu gerilimli polisiye hikâye, Ukrayna asıllı ve hem ABD’de hem de Avrupa’da çalışmış bir yönetmenin Fransa’da çektiği ve başrolleri bir Amerikalı ve bir İtalyan oyuncunun paylaştığı bir Fransız-İtalyan ortak yapımı. Sinema küreselleşmeyi pek çok sektöre göre çok daha erken keşfetmiş anlaşılan.

Sinemanın iki yıldızı Sophia Loren ve Anthony Perkins’in başrollerinde olduğu bir film bir sinemasever için sadece bu nedenle bile ilgi çekicidir. Hikâyenin yeterince güçlü olmadığı ve zaman zaman inandırıcılıktan uzaklaştığı filmde bu zayıflıktan en çok etkilenen Loren olmuş. Öldüğünü zannettiği kocasını evde sağ gördüğü sahne başta olmak üzere senaryo pek de yardımcı olmuyor kendisine. Onun adına filmden geriye kalan daha çok güzelliği ve istemeden girdiği bir oyunda kendini kapana kısılmış bulduğu anlardaki “çekici çaresizliği” kalıyor. Perkins ise oyununa ve vücut diline çok uygun bir rolde oldukça başarılı görünüyor ama bu görüntüdeki en temel neden gösterdiği oyun gücünden çok doğal bir görüntü veriyor olması. Çocuksu ve esprili ama sorunlu adam rolüne çok iyi uymuş ünlü yıldız.

Yönetmenin klasik bir sinema dili ile ve siyah beyazı başarılı bir şekilde kullanarak aktardığı hikâye evet zayıf ama yine de seyircisini yormadan ve maalesef amaçladığı dramatik etkiye yeterince ulaşamadan akıp gidiyor. Filmin finali ana akım sinemanın kalıplarına uygun ama yine de sigorta şirketinin ödeyeceği yüksek prime rağmen kendisinin ölümünden mutlu olacağı tespitini yapan bir karaktere yer veren bir film karşımızdaki. Arada bir kaza sonucu ölüp gelir getiren bir müşteri olmalı ki kalan milyonlarca potansiyel müşteri tedirgin olup sigortalatsınlar kendilerini, öyle değil mi? Paris, gece ve ıslak sokakların eşlik ettiği orta karar ama kesinlikle kendini izleten bir film.

(“Five Miles to Midnight” – “Gecelerin Kadını”)

(Visited 88 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir