Les Demoiselles de Rochefort – Jacques Demy (1967)

“Seninki gibi büyük bir tutku için Paris çok küçük bir yer”

Yaşadıkları Rochefort’u terk ederek, şöhret ve aşkı bulmak üzere Paris’e gitmeyi düşleyen ikiz kız kardeşlerin şehirlerindeki son hafta sonunda bir karnavalda yaşananların hikâyesi.

Jacques Demy’nin senaryosunu yazdığı ve yönettiği bir Fransa yapımı. Yönetmenin “romantik üçleme” adı altında toplanan filmlerinin sonuncusu olan film (Diğerleri 1961 tarihli “Lola” ve 1964 yapımı “Les Parapluies de Cherbourg” (Şerburg Şemsiyeleri)) Michel Legrand’ın etkileyici şarkıları ile güçlenen, sağlam kadrosundan önemli bir destek alan bir çalışma ve Amerikan müzikallerinden esinlenen bölümleri olsa da bir Fransız yapımı olduğunu hep hatırlatması ile de dikkat çekiyor. Güneşli bir deniz kıyısında geçmesi ile uyumlu olarak, bir yaz aşkının hafifliğini taşıyan film bir müzikal için “kompleks” görünebilecek hikâyesinin kurgusunun ustalıkla halledilmesi ve üçlemenin diğer filmlerine ve başka sinemasal ögelere göndermeleri ile ayrıca ilgi çekebilir.

Demy’nin filmini sağlam ve eğlenceli bir müzikal ve bir klasik yapan birden fazla unsuru var; bunlardan belki de ilk anılması gerekeni zengin kadrosu: İkizleri canlandıran ve gerçek hayatta da -ikiz olmasalar da- kardeş olan Catherine Deneuve ve Françoise Dorléac’ın (25 yaşında bir trafik kazasında hayatını kaybetti Dorléac) yanında Amerikalı oyuncular George Chakiris ve Grover Dale (Panayır için kasabaya gelen Etienne ve Bill rolündeler), bir başka Amerikalı sanatçı Gene Kelly (müzisyen Andy Miller rolünde), Jacques Perrin (ressam ve şair olma heveslisi Maxence), Michel Piccoli (müzik dükkanı sahibi Simon Dame) ve Danielle Darrieux (kızların annesi). Darrieux dışındakiler şarkıları kendileri söylememişler ama filme kattıkları değeri -seyircinin gözü ile bakınca- azaltmıyor bu durum. Bu kadroyu çoğunlukla meydan, sokak ve köprü gibi dış mekânlarda bir araya getiren film stüdyolarda oluşturulan sahnelerin kısıtlarından kurtarmış karakterlerini ve onları daha gerçek kılmış böylece. Amerikalı yıldızların varlığı ise filme -gişe açısından Amerika’da beklenen sonuç elde edilememiş olsa da- uluslararası bir hava ve Amerikan müzikallerinin tadını kazandırmış. “West Side Story”deki (Batı Yakasının Hikâyesi) Köpek Balıkları çetesinin lideri olarak müzikallerin tarihinde kalıcı bir yer kazanan Chakiris ve Holyywood müzikallerinin usta ismi Gene Kelly Amerikan klasiklerindeki oyunculuklarını ve danslarını taşımışlar hikâyeye ve filme önemli bir keyif katmışlar. Kelly’nin adeta “Rochefort’da Bir Amerikalı”yı oynadığına tanık olmamızı sağlayan film sadece bu açıdan bile önem taşıyor.

Doğrudan veya üstteki örnekler gibi dolaylı pek çok göndermesi var filmin meraklısının ilgisini çekecek; örneğin Deneuve ve Dorléac “Chanson d’un Jour d’été” adlı şarkıyı kırmızı kıyafetler içinde seslendirirken Marilyn Monroe ve Jane Russell’ın “Gentlemen Prefer Blondes” (Erkekler Sarışınları Sever) filminde “A Little Girl From Little Rock”ı seslendirdikleri sahneye açık bir selam gönderiyorlar. Kelly’nin Dorleac ile ilk karşılaştığı sahnedeki çekici dansı ise koreografisi ile yine kendisinin oynadığı bir başka başyapıt olan Vincente Minnelli filmi “An American in Paris”ten (Paris’te Bir Amerikalı) taşınmış filme. Böylece Demy hayranı olduğu iki filmi (Robert Wise ve Jerome Robbins başyapıtı “West Side Story” (özellikle koreografisi ile) ve “An American in Paris”) yeniden yaratmış bir bakıma ve ABD’de olmasa bile, Fransa’da seyirciden büyük bir ilgi gören bir sonuç elde etmiş. Karakterlerden birinin ünlü bestecilerin isimlerini sıralarken Legrand’ın adını da anması, bir karakterin Etienne ve Billy’e “Jules ve Jim” (Truffaut’nun bizde Unutulmayan Sevgili adı ile gösterilen başyapıtı) diye seslenmesi, yine aynı iki adamın ilk kez Cherbourg’da bir barın önünde tanışmış olmaları ve bir cinayete kurban giden kadın sanatçının adının “Lola” olması gibi diğer göndermelerin yanında, Demy’nin eşi ve ünlü sinemacı Agnès Varda da bir sahnede rahibe olarak çıkıyor karşımıza.

Demy’nin müzikali sadece Legrand’ın müzikleri ile değil, Norman Maen’in koreograsini yaptığı dansları ile de dikkat çekiyor. Açılışta yer alan ve bir “transporter köprü”nün mekânı olduğu sahneden başlayarak tıpkı “West Side Story” gibi çoğunlukla sokakları mekân edinen film Maen’in modern havalı korografisinden bolca yararlanıyor ve seyirci olarak bize epey keyif sağlıyor. Elbette Kelly ve Chakiris profesyonel tecrübeleri ile dans açısından öne çıkıyorlar ama Deneuve gibi bir yıldızın da aralarında olduğu ünlü isimlerin dansları da oldukça başarılı ve usta oyunculukları ile birleştirerek bu becerilerini, filmin önemli birer eğlence kaynağı oluyorlar. Legrand’ın Oscar’a aday gösterilen ve caz havaları da olan müzikleri ise rahatlıkla hak ediyor mükemmel tanımını. Bu usta müzisyenin sözlerini Jacques Demy’nin yazdığı şarkıları, başta “Chanson de Maxence” olmak üzere çok çekici ve enstrümantal bölümler de aynı derecede büyüleyici havalara sahipler. Bu görsel ve işitsel unsurlara, başta ikizlerin kıyafetleri olmak üzere, Marie-Claude Fouquet ve Jacqueline Moreau imzalı tüm kostümleri ve tıpkı kostümler gibi canlı renkleri ile 1960’ları güçlü bir nostalji ile karşımıza getiren set ve dekorlarını da eklememiz gerekiyor.

Bir hayaller ve hayal kırıklıkları hikâyesi seyrettiğimiz ve elbette bir (aslında birden fazla) aşk öyküsü de aynı zamanda. Hikâyede bir cinayetin, üstelik de vahşi bir cinayetin yer alması ve görüntüye sık sık askerlerin girmesi seyrettiğimize tedirgin bir hava da katıyor. Ne var ki bu tedirginliği zarif bir biçimde dengeleyen ve panayır bölümünde -gösterilerin güzelliğine rağmen- bir parça düşse de temposu gayet doğru ayarlanmış görünen film, kostümlerinin canlı ve parlak renklerinin sıcak enerjisini yakalıyor hemen hep. “Kısacası, sizinle yatmak istiyoruz” gibi diyalogların Fransız havasını desteklediği film hayatımızın tesadüflere ne kadar bağlı olduğunu da gösteriyor çok karakterli hikâyesi ile. Bu hikâyenin komedi ve dramı, lirizmi ve hatta küçük bir gerilimi birlikte ve doğallığını yitirmeden içerebilmesi ise Demy’nin başarısının bir başka göstergesi.

Klasik müzikallerin “konuşmalar – şarkı (ve dans) – konuşmalar – şarkı (ve dans)…” sırasında bir küçük ama önemli farklılık da yaratmış Demy. Konuşmalı bölümlerin pek çoğunda ilgili sahnenin ana karakterleri değil ama, örneğin o sırada sokaktan geçenleri bir müzikalin lirizmini hatırlatacak şekilde dans ederken gösteriyor film bize; bu da filmin hemen her sahnesinin bir müzikal havasında olmasını sağlamış ve klasik dizilimi kırmış farklılık yaratacak şekilde. Gayriresmi üçlemenin bir önceki filmine hüzün hâkimdi bir bakıma, burada ise finalinin de altını çizdiği gibi, tüm o parlak renklerin ve güneşli sahnelerin yarattığı bir sıcaklık ve coşku öne çıkıyor ve ortaya mutlaka görülmesi gerekli bir film çıkıyor.

(“The Young Girls of Rochefort” – “Tatlı Günler”)

(Visited 67 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir