Life as a House – Irwin Winkler (2001)

“Sevgimden kuşkulanmana neden olmam hatalarla dolu hayatımın en büyük hatasıydı”

Ölmek üzere olduğunu öğrenen bir adamın eski hatalarının sonuçlarını düzeltme ve geride bir şeyler bırakma çabasının hikâyesi.

Sinemanın özellikle de Amerikan sinemasının favori temalarından biri karşımızda. Ölümcül hastalığı olan bir kahraman -favori hastalık kanserdir elbette-, eski hatalar, ölmeden önce yapılması gerekenler ve kuşkusuz “sevgi her yarayı iyileştirir” türünden bir mesaj. Bu film de tıpatıp bu yolu izleyen ve başta Kevin Kline ve Hayden Christensen olmak üzere iyi performanslar ve profesyonel bir anlatım ile desteklenmiş bir çalışma.

Amerikan sineması hep kural dışı olanın yanında durur gibi davranır ama bu kural dışılığın ancak yine kuralları koyanlar tarafından belirlenmiş kuralsızlığın çerçevesi içinde var olabildiğini söylemez. Benzer biçimde sistemin sorunlarını gösterir gibi yapar ama çözümü ya hiç söylemez ya da yine sistemin kendisini işaret eder çözüm kaynağı olarak. Yirmi yıldır çalıştığı bir işyerinden birdenbire atılıveren bir adamın acısı kısa bir saldırganlık ile rahatlatılır veya bireyselliğin zirvede olduğu bir toplumda insanlar arası ilişkilerin kötü doğası “sapık komşu” örneğinde olduğu gibi kendiliğinden gelişen güzel tesadüflerle iyileştirilir bu filmde olduğu gibi. Özellikle ikinci yarısında zaman zaman “mahalleli güçlülere karşı omuz omuza” atmosferi ile Kemal Sunal’ın çok daha dürüst örneklerini verdiği filmleri hatırlatan bu film Amerikan sineması ve televizyonunun insanların birbirine sarılması (hem mecazi anlamda hem de kelimenin gerçek anlamında) ile her şeyin yoluna gireceğini savunan örneklerinden.

Sıkı bir soundtrack eşliğinde anlatılan hikâyenin pek ciddiye alınacak bir yanı yok ve gereğinden fazla güzel görüntüleri iç bayabilir bir süre sonra ama ne olursa olsun filmi seyre değer kılan bir şey var: evin konumu. Okyanus kenarındaki o konum hani uğrunda kanser bile olmaya değecek güzellikte. Görüntüdeki renklerin yapaylığına veya kartpostal manzaralarına özenmeye hiç gerek yokmuş açıkçası. Bunca sevgi mesajının ağır dozdan öldürebileceğini unutmadan ve şöyle biraz keyiflice gözyaşı dökme arzusu duyulduğunda seyredilebilecek filmlerden. Yoksa hikâyedeki zorlamalara takılırsanız kendinizi aldatılıyor hissedebilirsiniz.

(“Yeni Bir Yaşam”)

(Visited 55 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir