L’ora di Punta – Vincenzo Marra (2007)

“Dalgalı sularda yüzmekte olan iki kişinden boğulmakta olan, kötülükten değil ama içgüdüsel olarak, diğerini kendine doğru çeker”

Roma’da bir maliye polisinin rüşvet ve tehditle ilerleyen kariyerinin hikâyesi.

Sinemanın en kötücül karakterlerinden biri olan bir polis var karşımızda; rüşvet alıyor, tuzağa düşürüyor, yalan söylüyor, aldatıyor, insanları kullanıyor. Filmimiz onun bu olumsuz karakteri üzerinden hem bireysel hırsların hem de genel olarak onun içinde bulunduğu kurumun ve toplumun yozlaşmasının eleştirisini yapıyor ama sonuç arzuladığı kadar çarpıcı değil.

Filmin yeterince etkileyici olmamasında ve üstelik Fanny Ardant’ın varlığına rağmen sonucun böyle olmasında iki temel etken var: Başroldeki Michele Lastella’nın rolünün altından kalkamaması ve yönetmenin filmin gerilim ve dramatik anlarını yeterince vurucu biçimde aktar(a)maması. Lastella sanki sıradan bir pembe dizi oyuncusu seviyesinde oynuyor ve vücut dili ve mimiklerinde doğallığın eksik olması filme de zarar veriyor. Yönetmenin temel eksikliği ise hikâyesinde ne seyircinin ilgisini sürekli kılacak “kreşendolara” yer vermesi ne de anlatımını bir tarafsızlık ve belgesel havası içerecek bir mesafeden yapması. Filmin tarzı bu ikisi arasında kalınca hikâyenin dramatik çekiciliği de azalmış.

Fransız sinemasının asil kadınlarından biri olan Fanny Ardant filmde polisin kendisinden yaşlı sevgilisi rolünde göründüğü her sahnede rol çalıyor Lastella’dan ve filmi sadece kendisinin varlığı için bile seyredilir kılıyor. Odaya girerkenki hafif yan yürüyüşü (2008’de İstanbul tiyatro festivalinde “Ölüm Hastalığı” adlı tek kişilik oyununda onu seyretmiş biri olarak oyun sırasında hissettiğim duygular hala canlı bugün, özellikle de oyunun sonunda seyirciye kısa bir bakış atıp kulise yürüdüğü sahnenin atmosferi), kocaman ağzı ile güldüğü anda dışarıya verdiği enerji ve hüznünü sadece gözleri ile yansıtması filmin en çekici anlarını oluşturuyor.

Oldukça dokunaklı bir müzik eşliğinde ve beklenmedik bir final ile sona eren film eksilerine rağmen İtalyan toplumuna getirdiği eleştiri, insanın kötülüğünde sınır olmadığını gösteren kahramanı ve kadınlarının (polisin eski ve yeni veya bir başka deyişle genç ve yaşlı sevgililerinin) zaafları ile ilgiyi hak eden bir film. Ardant’ın aşkın başlangıcındaki gülen kocaman ağzını ve yüzündeki saf mutluluğu kaçırmayın.

(“Rush Hour” – “The Trial Begins” – “Dava Başlıyor”)

(Visited 93 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir