Nishant – Shyam Benegal (1975)

“Fırsat verilse, farenin bile kediye saldıracak cesareti vardır. İnsan olarak doğan bizlerinse hiç sorgulamadan her şeye katlanmamız mı gerekiyor?

Hindistan’daki feodal yönetim zamanında, eşi yaşadıkları yörenin büyük toprak sahibinin adamları tarafından kaçırılan bir öğretmenin adalet arayışında yalnız kalmasının hikâyesi.

Orijinal senaryosunu ünlü Hintli oyun yazarı Vijay Tendulkar’ın yazdığı, diyaloglarda Satyadev Dubey’in imzasının bulunduğu ve yönetmenliğini Hint “paralel sinema”sının öncü isimlerinden Shyam Benagal’in yaptığı bir Hindistan filmi. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan film ülkesinin prestijli sinema ödüllerinden biri olan Ulusal Film Ödülü’nü de kazanmış 1975’te. 1945 yılında geçen hikâye feodal yönetim altında halkın sömürüldüğü bir yörede iktidarı tüm araçları ile eline geçirmiş olan güçlerin bu sömürüyü taşıdığı uç noktaları ve kişisel acısından sonra, halkın bu düzene boyun eğmişliğini daha da güçlü bir biçimde fark eden bir köy öğretmeninin hikâyesini anlatıyor. Sert finali ile mesajını net bir biçimde ortaya koyan film halkın yaşamını ve sıkıntılarını gerçekçi bir biçimde dile getiren, Benagal’in realist ve yalın sineması ile dikkat çeken ve Govind Nihalan’in görüntülerinin önemli bir katkı sağladığı bir yapıt. Benzeri konuları ele alan dünya sineması örnekleri içinde belki çok orijinal bir konumu olmayan ve hikâyesi bir parça kısaltılabilirmiş gibi görünen film yine de ilgi ile izlenebilecek bir çalışma.

Bir tapınakta açılıyor film; bu kutsal mekândaki değerli eşyalar çalınmıştır ve hırsızlığı ilk fark eden kişi olan rahip soyguncuların düşürdüğünü tahmin ettiği bir madalyonu yerde bulsa da bundan ne polise ne de başkasına söz açar. Köydeki sessiz boyun eğişin ilk örneği olur bu ve ardından feodal yönetimin halkı sindiren kötülüklerine tanık olmaya başlarız. Yörenin güçlü ismi olan Anna adındaki adam onun topraklarında çalışan köylülerin mahsulüne dilediği gibi el koymakta, kiralarını geciktirenleri evden atmakta ve borçlarını ödeyemeyenlerin de arazilerini ellerinden almaktadır. Kadın bedeninin de bir “mülk” muamelesi gördüğü bölgeye eşi ve çocuğu gelen bir öğretmen kendi başına gelen olaydan sonra, adaletten emniyete ve basına kadar her kurumun güç sahibine hizmet ettiğini ve halka tavsiye ettiği kabullenme ve acı çekme ile din kurumunun da bu sessiz boyun eğmenin parçası olduğunu anlayacaktır.

Vijay Tendulkar’ın senaryosu köyün feodal lideri olan Anna’yı kötülükleri ve zulmü koordine ederken, adamlarını ise bu kötücül eylemleri gerçekleştirirken gösteriyor çoğunlukla. Bu adamlardan biri olan genç Vishwam’ın, yaptıkları ve bazen de yapmaya zorlandıkları karşısında duyduğu rahatsızlıklarını göstermekle doğru bir seçimde bulunan bu senaryo, klişe iyi-kötü ayrımının dışına çıkmakla akıllı bir iş yapıyor. Öğretmenin karısının, başına gelenden sonra yaşadıkları da bu tür mesajlı filmlerin kaba ayrımlarından uzaklaştırıyor filmi. Günlük hayatlarında bulamadıkları adaleti doğaüstü olanda arayan halkın ve sömürü düzenini oyunlarında da gösterecek kadar içselleştiren çocukların gösterilmesi de hikâyenin düzeyinin artmasını sağlamış. “Toprak ve kadın zor kullanılarak kontrol edilmeli, yoksa başkalarının malı olurlar” düşüncesinin doğrultusunda, kadınların bedenleri üzerinden içine atıldıkları sömürü düzeni de farklı örnekleri ile gösterilerek, hikâyenin ana temalarından biri oluyor ve filmin çekiciliğini artırıyor. Buna karşılık senaryonun bazı mesajlarının altını fazlaca çizdiği de bir gerçek; örneğin öğretmenin, karısının kaçırılmasına tanık oldukları halde tümü sessiz kalan köylüleri eleştirdiği sahnedeki tiradı hayli uzun ve benzer bölümlerde yalın bir sinema ve görsellikle gerçekleştirilen anlatımın burada sözcüklere ve uzatılmış bir dramatizme yüklenmesi doğru bir tercih olmamış.

Bastırılan bir öfkenin aslında içten içe nasıl yaşamaya ve büyümeye devam ettiğini gösteren film uzun ve başarılı final bölümünde, seyirciyi görsel olarak da ödüllendiren bir direniş ve isyan getiriyor karşımıza. Boyun eğmemenin, kavga etmekten çekinmemenin ve hakkını sonuna kadar savunmanın gerekliliğini ve güzelliğini anlatan bu son özellikle yüreği solda atanların ve sömürüye karşı direnmeye inananların hoşuna gidecek bir içeriğe sahip. Seyrettiğimiz mücadelenin aydın ve onun teşviki ile nihayet sesini çıkaran din kurumu arasındaki bir işbirliğinin kışkırtması ile başlaması da yine politik duruşu ile önem taşıyor film adına. Rahip başta kötülüğe sessiz kalması ile eleştiri konusu olurken, ikinci yarıdaki eylemliliği onu ve temsil ettiği kurumu temize çıkarıyor bir bakıma. “Zulme seyirci kalan suçun da ortağıdır” der Felemenk felsefeci Erasmus ve bizde de çok kullanılan ama kaynağı bilinmeyen sözle ifade edersek, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır”. İşte hikâye bir bakıma rahibin ve köy halkının işlenen suçların ve şeytanın ortaklığından nasıl kurtulduğunu anlatıyor bize. Zamanında çözülmeyen bir sorun ne kadar canlı kalırsa, sonunda gelecek çözümün de o kadar şiddetli/radikal olacağı gerçeğinin de altını çiziyor film.

Anna’nın neden genç Vishwam’a diğer kardeşlerine gösterdiğinden daha hoşgörülü bir şekilde yaklaştığını yeterince iyi anlatamayan film hayli olumlu anlamda kaotik ve anarşik finali ile amaçladığı kışkırtıcılığa ulaşıyor. Ne var ki politik açıdan değerlendirildiğinde, filmin önerdiği çözümün bu olmadığını hissediyorsunuz ama başka bir yolu da yeterince güçlü ve net bir biçimde gösteremiyor hikâye. Hindistan sinemasının genelinde olduğu gibi süresi ortalamanın üzerinde olan yapıt Bollywood filmlerinin danslı bölümlerine de sahip olmamasına rağmen yaklaşık 140 dakikada anlatıyor hikâyesini. Açıkçası bazı bölümler kısaltılabilir ve böylece -aslında sorunlu olmayan- dinamizm daha da artırılabilirmiş. Yeşilçam’ın 1960’lı ve 70’li yıllardaki, politik olmaktan çekinmemek bir yana, aksine özellikle politik arenada yer tutmaya soyunan örneklerini özleyenler başta, bir meselesi olan ve bunu çekici bir sinema ile anlatan filmleri özleyenler için.

(“Night’s End”)

(Visited 77 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir