Parada – Srdjan Dragojevic (2011)

“Partnerim bir rüya gördü ve ona inandı. Sonuna kadar inandı. Bu şehirde özgürce yürüyebilmesinin mümkün olduğuna inandı”

Sırbistan’daki “gay parade” yürüyüşüne katılanların korumasını üstlenmek zorunda kalan homofobik ve maço bir adamın hikâyesi.

Sırp yönetmen Srdjan Dragojevic’in yazıp yönettiği ve Sırbistan, Slovenya, Hırvatistan, Makedonya, Fransa ve İngiltere ortak yapımı olarak çekilen bir film. Yapımcısı olan Balkan ülkelerinde ve ek olarak Karadağ ve Bosna Hersek’te hayli ilgi gören bu komedi ağırlıklı filmi ilginç kılan iki temel özelliği var: Bunların birincisi Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra çıkan iç savaşın ardından oluşan yeni ülkelerin çoğunun ortak yapımcısı olduğu ilk film olması ve hikâyesinde bu savaşı ve taraflarını çekinmeden alaya alabilmesi. İkincisi ise Sırbistan gibi eşcinsellerin hayatının pek de kolay olmadığı ve “gay parade” denen yürüyüşlerin sık sık saldırıya uğradığı bir ülkede geçen bir komedi olarak çekilmesi filmin. Bu özellikleri filmi ilginç ve ilgiye değer kılıyor kesinlikle ama komedisinin bu denli ağır basması ve sık sık sululuklara ve klişelere başvurması filmin sinema sanatı açısından değerini düşürüyor.

Film bir bilgilendirme ile başlıyor; Sırp, Hırvat, Boşnak, Arnavut vs. halkların birbirleri hakkında kullandığı aşağılayıcı kelimeleri söylüyor bize önce ve sonra tüm bu farklı halkların üzerinde uzlaştığı tek aşağılayıcı kelimeden bahsediyor: Eşcinseller için kullanılan “peder” kelimesi bu. Girişi bu şekilde hayli eğlenceli ve derdini (birbirinden bu denli nefret eden halkların ortak nefret objelerinin olması) çok iyi anlatan bir şekilde yapıyor hikâyemiz. Hikâyesi de aslında sıkı bir komedi için hayli uygun: Yakın bir zaman kadar birbiri ile savaşmış adamların bu kez ortak bir görev için bir araya gelmeleri ve bu arada sözle sataşma düzeyinde kalsa da birbirlerinden nefretlerinin hâlâ sürüyor olması, tüm bu karakterlerin aslında “erkekliklerine” düşkün hayli maço tipler olması ve üstlendikleri işin eşcinselleri korumak olması vs. Ne var ki karakterleri tanıtmaya başladıkça filmin zayıflıkları de birer birer karşımıza gelmeye başlıyor. Öncelikle hikâyenin bir komedi için bile hayli zorlama bir şekilde ilerliyor olması dikkat çekiyor. Tüm gelişmeler sanki daha çok yönetmenin vermek istediği mesajlar için birbirinden ayrı düşünülmüş ve bu nedenle de birbiri ardına karşımıza çıkınca bir bütünsellik ve gerçekçilik duygusu yaratamayan sahneler ile getiriliyor görüntüye. Bunun üzerine tüm karakterlerin nerede ise ilk anda akla gelebilecek tüm klişelerle bezenmiş olmasını ve komedinin dozunun sık sık kaba veya sulu bir hal almasını da ekleyince, film sinemasal açıdan vasat bir düzeyin üzerine çıkamaz oluyor çoğunlukla.

Hikâyede sadece eşcinsel karakterler değil, örneğin tüm o maço erkekler de hayli kaba çizgilerle çizilmişler ve üzerinde düşünmeye imkan bırakmıyorlar. Evet, eşcinsel erkeklerin tümü mutlaka feminen, “ince” zevkleri olan, tasarım hayranı ve gördükleri her şeyde “gay” izler arayan tipler vs. ve heteroseksüel erkeklerin tümü de kaba, güce düşkün ve her türlü incelikten uzak vs. hikâyeye göre. Yönetmenin neden bu tercihlerde bulunduğunu anlamak mümkün aslında. Karakterleri bu denli zıt kutuplara yerleştirerek kolay ve politik doğrucu bir yaklaşımdan uzak durmaya çalışmış Dragojevic öncelikle ve hikâyenin diğer alanlarında olduğu gibi cesur bir duruş sergilemek istemiş. Bu açıdan bir sakınca yok ve hatta takdir de edilebilir bir tercih bu ama sonuçta filmin mesajların içinde zaman zaman boğulmasına ve sinema zevkinin aşağıya çekilmesine neden olmuş bu tercihler aynı zamanda. Eşcinsel karakterlerden birinin veteriner olup, herkesin kolay kolay yaptıramayacağı kanlı bir doğumu yaptırırken gösterilmesi de bu durumu yeterince değiştirememiş.

Bu önemli kusuru bir yana, filmi cesareti için kesinlikle takdir etmek gerekiyor. Bir Batı ülkesi için çok daha sıradan görünebilecek bir hikâyeyi Balkanlar coğrafyasında hiç çekinmeden dile getirebilmesi ve üstelik bunu etnik kökenlere dayalı ve aralıksız süren esprilerle de desteklemesi kesinlikle çok önemli. Burada çarpıcı bir durumun üzerinde de -bir parça hüzünle üstelik- durmak gerekiyor. Tüm bu halkların aslında birbirine ne kadar benzediğini ve aralarındaki düşmanlığın tüm o tarihsel ve politik ayrımların dışında aslında ne kadar anlamsız olduğunu fark ediyorsunuz. Balkanların Ortadoğu’ya benzer bir şekilde nasıl olup da kıyımların, katliamların sahnesi olabildiğini bu hikâyedeki karakterleri düşününce anlamak bir kez daha imkânsız hale geliyor. Bu bağlamda, film tüm Balkan ülkelerinin halklarını birbirine bakmaya davet ediyor ve bir dostluk umudunun peşinde koşuyor. Hedefine ulaşması zor ama çok zor, evet, yine de üzerinde uğraşmaya değer bir çağrı bu kuşkusuz.

“Ben Hur” filmindeki eşcinsel aşkı keşfetme veya Hırvatistan’da özellikle Sırp birası isteme gibi eğlenceleri sahneleri olan ve Igor Perovic imzalı ve Balkan esintileri taşıyan müziği ile eğlendiren filmde oyuncular karakterlerinin fazlası ile karikatür düzeyinde çizilmesinin sıkıntılarını yaşıyorlar ama yine de kendilerinden bekleneni yapıyorlar çoğunlukla. Öne çıkan oyuncu ise Limun rolündeki Nikola Kojo oluyor ve hikâyenin sürükleyiciliğini sağlıyor çoğunlukla. Genel havasına ters düşen ve keşke tüm hikâye bu finale daha uygun olsaydı dedirten sert finali ile “öteki” olarak görülenlerin işinin çok zor olduğunu bir kez daha vurgulayan film, sinema değerinden çok anlattığı ile önemli ve ilgiyi hak ediyor. Neo-Nazi örgütlerinin tehditleri ile karşılaşılan ve sürekli finansal bir sıkıntının kendini hissettirdiği bir çekim süreci olan film Balkanlar’ın komünizmden kapitalizmin kucağına düşen toplumlarının yaşadıklarını sadece eşcinsellerin hakları açısından değil, yozlaşma ve ötekinden nefret gibi hayli önemli konular açısından da ele alan bir eser olarak da dikkate alınmalı. Son bir not olarak, filmin Balkan ülkelerindeki kiliseler ve özellikle sağ kesimdeki politikacılar tarafından sert bir biçimde eleştirildiğini ve tipik bir “geri kalmışlık” göstergesi olarak ve netameli konulara değinen her sanat yapıtının yaratıcısının başına geldiği gibi “hainlik” örneği olarak yaftalandığını ekleyelim.

(“The Parade” – “Geçit”)

(Visited 176 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir