Post Mortem – Pablo Larraín (2010)

“Sonuçlar: Kimliği belirlenmiş erkek cesedi. Salvador Allende Gossens. Ölüm nedeni: Yakın zamanda aldığı bir kurşun yarası, mermi çıkışı mevcut. Atış türü: Çok kısa mesafeden. Atış kişinin kendisi tarafından yapılmış olabilir”

1973’te Salvador Allende’yi deviren faşist darbe sırasında morgda çalışan ve ülkede yaşananlarla değil, komşusu da olan kabare dansçısı bir kadınla ilgilenmeyi seçen bir adamın hikâyesi.

Senaryosunu Eliseo Altunaga’nın danışmanlığında Pablo Larraín ve Mateo Iribarren’in yazdığı, yönetmenliğini Larraín’in yaptığı bir Şili, Meksika ve Almanya ortak yapımı. Venedik’te Altın Aslan için yarışan yapıt Şilili sinemacı Larraín’in ülkesinin tarihinde kalıcı izler bırakan faşist Pinochet yönetimini doğrudan veya dolaylı olarak ele aldığı çalışmalarından biri. Etrafında yaşanan korkunç olayları, üstelik morgda çalıştığı halde, görmezden gelen bir adamın, âşık olduğu kadının ortadan kaybolması ile içine sürüklendiği gelişmeleri, öyküsünün çağrıştırdığı yoğunluk ve sıcaklığın aksine, mesafeli ve hatta soğuk bir anlatım seçerek şaşırtan, bireysel ve toplumsal bir karanlığı ustaca bir araya getiren, oyuncularının ve mizansenin adeta seyirciye düşünme zamanı bırakırcasına telaşsız bir dil seçtiği ve, yaklaşık beş dakika süren ve tek plandan oluşan finali ile bir şok etkisi yaratan farklı bir çalışma.

Pablo Larraín Latin Amerika’da seçimle işbaşına gelen ilk Marxist politikacı olan Salvador Allende’yi ABD’nin desteği ile deviren Pinochet’nin diktatörlük dönemini, darbenin kendisini ve sonuçlarını birden fazla film ile anlattı bugüne kadar. 2008’deki “Tony Manero” Pinochet zamanında geçerken, Travolta hayranı bir dansçı üzerinden döneme egemen olan şiddet ve yozlaşmayı da yansıtıyordu arkaplanında. 2012 tarihli “No” (Hayır) Pinochet’ye sekiz yıl daha iktidarda kalma olanağı verecek bir plebisitte muhaliflerin “hayır” kampanyasında çalışan bir reklamcının hikâyesini anlatırken, 2023 yapımı “El Conde”, Pinochet’yi 250 yaşında bir vampir olarak çıkardı karşımıza. 2010 yapımı “Post Mortem” ise, Larraín’in ülkesinin tarihine ve yaşadıklarına karşı duyduğu yoğun ilginin tam tersi noktada duran bir başka Şili vatandaşı Mario Cornejo’nun öyküsünü anlatıyor. Yönetmenin favori oyuncularından olan ve “Tony Manero”nun da başrolünde yer verdiği Alfredo Castro’nun canlandırdığı ve aynı isimli gerçek bir kişiden yola çıkılarak yaratılan Mario, çalıştığı morga yığılan cesetlerin bile olan bitenle yeterince ilgilenmesine neden olamadığı bir adam ve yalnızlığını, komşusu olan ve bir kabarede dansçı olarak çalışan bir kadına gösterdiği ilgi ile gidermeye çalışıyor.

Senaryo morga getirilen cesetlerin doğru ve korkunç bir resmini çizdiği bir dönemde geçiyor ve Larraín bu dönemin gerçeklerini anlatırken kabareden Mario karakterine bazı gerçek unsurları da ustaca kullanıyor. 1973’teki darbeye kadar kibar şovların sergilendiği, darbeden sonraysa ayaktakımının mesken tuttuğu harap bir mekâna dönüşen gerçek bir yermiş filmde gördüğümüz kabare. Mario’nun adını ise ilk kez Allende’nin otopsi raporunu okurken görmüş Larraín ve onun otopsiye katılan iki doktorla birlikte raprou imzalayan memur olduğunu keşfetmiş. Filmde teknik ekibe yardımcı olması için işe aldığı oğlundan babası hakkında hayli bilgi almış yönetmen ve karakteri bu şekilde biçimlendirmiş. Allende’nin otopsisine katıldığından ailesine hiç bahsetmemiş gerçek Mario Cornejo ve anlaşıldığı kadarı ile, dolaylı biçimde olsa da, darbecilerin tarafında duruyormuş o dönemde.

Tabanına yerleştirilen bir kameranın görüntülediği, hareket halindeki bir tankı izliyoruz açılışta. Yol üzerindeki bir şeyleri ezerek ilerleyen bu tank görüntüsü dönem hakkında bir fikir verirken bize, öykü buradan bizi doğrudan Mario’nun evine götürüyor. Camdan dışarıya bakan adam tereddüt hissi veren vücut dili ile dışarı birkaç adım atıyor ve elinde su hortumu, karşı eve yürüyor daha sonra. Karşıdaki ev ilgi duyduğu kadın komşusunun yaşadığı yerdir ve bu sahneden sonra Mario önce kabareye gidip bir süre şovu seyrediyor, daha sonra da sahne arkasında Nancy (Antonia Zegers) adındaki bu kadının yanına gidiyor. Mario’nun ilgisinden habersizdir kadın ve adamla daha önce hiç konuşmadığı gibi adını da bilmemektedir. Adamın onu eve bırakma teklifi üzerine bindikleri araba, komünist gençlerin düzenlediği bir gösterinin içine düşer sokakta ve bu sahne bizi Mario’nun finaldeki eyleminin nedenlerinden biri olacak bir başka karakterle tanıştırırken hem onun hem de kadının ülkede yaşananlara ilgisizliğini de gösteriyor.

Larraín, Mario’nun soğuk tutumuna uyum gösteren bir sinema dili tercih etmiş. Adam bir otopsi sırasında doktorun dikte ettiklerini kağıda dökerken en ufak bir duygu belirtisi göstermiyor duyduğu ve gördüğü tüm kaldırması zor detaylara rağmen. Kamera da onun bu tutumunu benimsiyor ve duygusal patlamalara en uygun sahnede bile, hatta bir kadının tanık oldukları karşısındaki isyanı sırasında bile, mesafeli tavrını muhafaza ediyor. Kamera adeta Mario’nun bakışını (fiziksel ve duygusal açıdan) benimsiyor ve doktorun cesetleri parçalayarak analiz ederkenki soğukkanlılığını Şili’nin o dönemdeki resmini sergilerken tekrarlıyor. Bu tutum başta Alfredo Castro olmak üzere, tüm oyuncu kadrosunun performanslarında da gösteriyor kendisini. Dizginlenmiş ve sade oyunculuklar sergiliyor her biri ve otopsi sırasında gördüklerine artık alışmış bir görevlinin “soğuk profesyonelliği” ile hareket ediyorlar.

Larraín ve Mateo Iribarren’in senaryosu seyircinin karakterlerle ve öykü ile kolayca özdeşleşebileceği bir atmosfer yaratmamaya özen gösterilerek yazılmış gibi. Örneğin öykünün politik diyebileceğimiz bölümleri aralara serpiştirilmiş gibi duruyor ve özel bir bütüncüllüğe ve sürekliliğe sahip değil. Darbenin birkaç gün öncesinde başlayıp birkaç gün sonrasında sona eren öyküde, darbe öncesinde doktorun hastanedeki çalışma arkadaşları ile yaptığı “silahlanmanın gerekliliği“ konulu konuşma “Ho Şi Minh, gittiği yer sonsuzdur mücadelenin” sloganı ile sona ererken öykünün kalanı ile bağlantılı değil ve sanki alaycı bir hava taşıyor daha çok. Mario’ya “Bu gece evime uğramak ister misin?” teklifini yapan kadın doktorun bu sorusunun boşlukta kalması veya Nancy’nin yaşadığı evde örgüt toplantıları düzenlenmesine rağmen, politika ile hiç ilgilenmediğini söylemesi gibi hem karakterlerin seçiminde hem senaryoda kendisini gösteren “kopukluk”lar filme güçlü bir rahatsız edicilik katıyor. Sevişme sahnesinde sadece kadının gösterilmesinin veya ikili bir sahnede karakterlerden birinin diğerini tamamen görünmez kılacak şekilde görüntülenmesinin birer örneği olduğu gibi, Larraín ilişkileri -her anlamdaki ilişkileri- doğal ve sıcak göstermekten özellikle kaçınmış. Zaman zaman belki fazla soğuk görünebilecek bir hava yaratıyor bu tercih ama Larraín’in ülke tarihinin en trajik günlerini, binlerce insanın öldürüleceği veya işkenceye uğrayacağı günlerin takip edeceği bir dönemi anlatırken bir gerilim ve ürpertici bir hava yakalamasını sağlıyor.

Bir askerin “Savaş hâli ilan edildi ve savaşta kayıplar” olur basitliği ile ifade ettiği günleri Mario’nun ortadan kaybolan Nancy’i aramasının eşliğinde anlatıyor film. Sedyelere ve hastane koridorlarına yığılan, kamyonlardan indirilen cesetleri manzaranın korkunçluğunun altını çizmeden ve kamerayı hep belli bir mesafede tutarak gösteriyor Larraín. Bazı “aksiyon” sahneleri ise kameranın görme alanının dışında bırakılıyor; örneğin bir eve askerlerin yaptığı baskının sadece sesini duyuyor ve o sırada duş almakta olan Mario’yu görüyoruz. Etrafında yaşanan zulme ilgisizliğin, suçlara sessiz kalmanın sembolü olarak görebileceğimiz bu sahne ile finalin içeriğini aynı bağlamda değerlendirebiliriz. Bir benzeri İspanya’nın Franco dönemi için de söylenebilecek şekilde, geçmişin üzerini örtmenin doğruluğunu tartışmaya açıyor bu sahneler ile film.

Sessiz anların konuşmalar kadar önemli bir anlatım aracı olduğu filmde görüntü yönetmeni Sergio Armstrong’un soluk renk tercihi öykünün atmosferine önemli bir katkı sağlamış ve bu “renksizlik” dönemin karanlık havasının sembolü olarak kullanılmış görünüyor. Başta final sahnesi olmak üzere pek çok sahne tek planla çekilmiş ve bu da seyrettiğimizin doğal ve gerçek görünmesine destek oluyor. Allende’nin otopsisini yapan doktor, son cümle olarak “Atış kişinin kendisi tarafından yapılmış olabilir” dediğinde Mario’nun yüzünde beliren ve farklı yorumlara açık gülümseme ve üst üste yığılan cesetlere isyan eden doktora bir askerin gösterdiği tepki gibi etkileyici anları olan yapıt Larraín’in parlak filmografisinin ilginç örneklerinden biri. 2.66:1 gibi nadiren kullanılan bir görüntü formatı ile çekilen film bilinçli soğukluğu ve seyirciden katılım talep eden “kopukluğu” ile tartışmaya açık olsa da, kesinlikle ilgiyi hak ediyor. Bu arada 2010 tarihli filmin, 1973’ten beri üretilen spekülasyona uygun olarak, Allende’nin intihar etmeyip, darbeciler tarafından öldürüldüğü iddiasının yanında durduğunu belirtelim. Ne var ki 2011’de uluslararası uzmanların da katılımı ile cesedin kalıntıları üzerinde tekrar yapılan inceleme “kuşkuya yer bırakmayacak” şekilde, darbecilerin Allende’nin intihar ettiği yönündeki raporunu desteklemiş.

(Visited 5 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir