“Sana ne yaptılar dostum, sana ne yaptılar? Elin nerede?”
Irak’ta paralı asker olarak görev yapmış eski bir özel güvenlik görevlisinin, bir arkadaşının Bağdat’ta ölümünün ardındaki gerçekleri bulmaya çabalamasının hikâyesi.
Sosyal ve politik sinemanın başarılı çağdaş isimlerinden Ken Loach’tan yine Paul Laverty’in senaryosunu yazdığı ve bu kez, günümüz dünyasındaki egemen güçlerin artık kendi orduları kadar önem verdiği ve bir çeşit taşeron ordu olarak kullandığı güvenlik şirketleri üzerine bir film. Adını Bağdat havaalanı ile şehrin güvenli bölgesi kabul edilen “Green Zone” arasındaki tehlikeli yola verilen isimden alan film Loach’ın karakteristiklerini taşımakla birlikte onun sinemasında görülmeyen ölçüde bir gerilim ve hatta aksiyon da içermesi ile dikkat çekiyor. Ek olarak, filmin konsantrasyonunu koymayı tercih ettiği alanlarda da sorunlar var gibi görünüyor.
Gençliklerinde Avustralya, Brezilya ve Hindistan gibi uzak ülkelere gezmeye gitmeyi planlayan iki adamın gittikleri yerin Bağdat olması ve oraya gezmeye değil gerekirse savaşmaya gitmiş olmasının çarpıcılığı ile başlıyor film ve arkadaşının ölümünün arkasındaki sırrı çözmeye çalışan Fergus rolündeki Mark Womack’ın güçlü oyununun büyük desteği ile kesinlikle etkileyici bir çalışmaya dönüşüyor. Laverty’nin senaryosu tartışmalı kimi noktaların dışında oldukça güçlü ve kimi (tahmin edilebilir) sürprizleri ile de çekiciliğini artırıyor. Filmi tam bir başarı olmaktan alıkoyan da bu zayıf noktaları ve pek de önemsiz değil bu noktalar. Ölen arkadaşın eşi ile romantizm filmde hayli garip duran bir yan hikâye örneğin ama senaryonun asıl eleştiriye açık yanı genel hikâyenin odaklanılan parçalarının yanlış seçilmiş olması. Bir milyona yakın insanın öldüğü Irak’ta yaşananlara odaklanan hikâyenin bir noktadan sonra nerede ise Fergus’un arkadaşının kişisel intikamının peşinde koştuğu bir içerik alması çok anlaşılabilir bir durum değil. Özel güvenlik şirketinin “şeytanlığı” kesinlikle filmin altını çizdiği bir husus değil ve ölen bir milyon insanın ülkesinde yaşayanların değil oraya giden Batılı bireylerin öne çıkması da rahatsız edici. Senaryo tek bir anında bile kendisi çirkin olan savaşı daha da çirkinleştiren özel güvenlik şirketlerini güçlü biçimde sorgulamıyor. Baş karakterimiz Fergus orada savaşmış olmayı veya orada ne aradıklarını hemen hiç sorgulamadığı gibi daha fazla para kazanabilmek için bir ara kendi güvenlik şirketini de kurmuş birisi. Orada savaşan İngilizlerin travması alttan alta hissettiriliyor ama ölen binlerce insanın yanında bu travma biraz önemsizleşiyor açıkçası. Belki son olarak filmin devletlerin artık savaşı da özelleştirebildiğini, ve ölme ve öldürme işini taşeronlara bırakabildiğini hemen hiç vurgulamamasındaki problemi de söylemek gerek.
Loach’ın filmdeki aksiyon sahneleri elbette Hollywood’un klasik tarzından çok farklı ve karakterlerin ihmal edilmediği bir biçime sahipler; seyircinin gözünü boyamak için değil hikâyeyi anlatmaya katkısı olduğu için ve karakterlerin yaşadıklarının onları nereye sürükleyebildiğini göstermek için oradalar. Filmin Fergus’u bir olumlu karakter olarak gösterme çabasında olmaması, filmin zaman zaman kişisel bir hikâyeye dönüştüğü için azalan sertliğini ve eleştirel gücünü artırarak bu durumun dengelenmesine de yardımı oluyor. Loach burada da karakterlerini Liverpool’dan seçerek ve işsizlik nedeni ile paralı asker olan karakterleri karşımıza getirerek işçi sınıfına bir selam gönderiyor ama “My Name is Joe” veya “Riff-Raff” filmlerindeki kadar güçlü bir selam değil bu. Yine de her Loach filmi sanatçının yüksek sorumluluk duygusunun ve sosyal duyarlılığının sonucu olarak kesinlikle ilgiyi hak eder ve bu da onlardan biri.
(“Tehlikeli Yol”)