Solomon and Sheba – King Vidor (1959)

“Barış kadın ve çocuklar içindir, erkekler için değil”

İsrail kralı Süleyman’ın, tahtını ele geçirmeye çalışan kardeşi Adonijah ve ülkesini yok etmeye çalışan Mısır firavunu ile mücadelesinin ve kendisini ortadan kaldırmak isteyenlere hizmet eden ve aşık olduğu Saba melikesi ile ilişkisinin ikâyesi.

Hollywood’dan tipik bir tarih, romantizm ve din karışımı bir hikâye. Sessiz sinema döneminde filmler çekerek yönetmenlik kariyerine başlayan King Vidor’un bu son konulu filmi türünün başarılı örnekleri arasına giremeyen, zaman zaman monoton bir ton tutturan ve İsrail bir propaganda filmi çekseydi herhalde o bile bu kadar açık etmezdi niyetini dedirtecek bir çalışma.

Hollywood’un epik bir film çekmek istediğinde (en azından klasik döneminde) gitmeyi tercih ettiği ilk ülke olan İspanya’da çekilen film eski usul Amerikan epikleri türünden ama türünün klasiklerinden epey geride kalan bir çalışma. Hikâye boyunca tek Tanrılı dinin (İsa’dan yüzlerce yıl önce geçen bir hikâyeden söz ettiğimize göre elbette İsrailoğullarının dini olan Yahudiliğin) çok tanrılı pagan dinleri ile karşılaştırması geliyor görüntüye ve Saba halkının ve kraliçesinin ilkel(!) dininin kötülüğü dönemin Amerikan sineması için hayli cüretkâr dans ve “orgi” sahneleri ile vurgulanıyor örneğin. O yıllarda şansını Amerika’da deneyen İtalyan sinemasının yıldızlarından Gina Lollobrigida’nın erotik dansı ve bu dansın sonuna doğru genç kadın ve erkeklerin toplu seksi hayli çağrıştıran sahneleri bugün bile şaşırtabilir seyredeni açıkçası.

1956’da Tolstoy klasiği Savaş ve Barış’ı nerede ise tüm içeriğinden sıyıran ve bir Hollywood hikâyesine dönüştüren yönetmen King Vidor, bu savaş ve aşk filminde göz boyamayı başaran görüntüler eşliğinde kimi zaman etkileyici savaş sahnelerine imza atıyor ama ne Süleyman ile kraliçe arasındaki aşk ne de İsrail’in mücadelesi yeterince güçlü bir sinema dili ile getiriliyor karşımıza. Hikâye tahmin edilenin dışına asla çıkmıyor ve sanatın çarpıcı olabilmesinin kimi zaman en gerekli koşullarından biri olan hayal gücüne pay bırakma kuralına hiç uyulmuyor film boyunca. Filmde Süleyman ile kardeşi arasındaki iktidar mücadelesinin belki bir Habil ve Kabil hikâyesi kadar olmasa da daha güçlü anlatılmamış olması ve basit bir iyi kardeş – kötü kardeş temasına ve onu da çok da fazla işlemeden yaslanmış olması da filmi sahip olma potansiyelini taşıdığı kimi çekiciliklerden yoksun kılmış görünüyor. Yul Brynner gediklisi olduğu türden bir rolde ama bu kez başında saçları ile biraz donuk oynuyor. Özellikle gözlerini uzaklara dikerek konuştuğu sahnelerde bu rolün üzerine hiç oturmadığını belli ediyor epeyce. Lollobrigida ise kendisinden bekleneni, erotik görünmeyi, başarıyor ama odağını bulamamış bu filmde onun erotizmi de pek doğal durmuyor ve amaçlanan etkileyiciliği yaratamıyor.

Barışa odaklı bir İsrail, onun huzurlu halkının mutluluğunun kendi ülkelerindeki insanları kışkırtmasından korkan diğer ülkelerin zalim kralları ve Tanrı’nın kendisi ile konuştuğu Süleyman (evet konuşan bir Tanrı var filmde) benzeri öğelerin çağrıştırdığı “pro-İsrail” yaklaşımları unutalım elbette ama King Vidor’un yorgun bir sinema dili ile yönettiği film oldukça etkileyici bir savaş sahnesi dışında temposunu diri tutamıyor bir türlü. Atlı Mısır askerlerinin düştükleri tuzağın sonucu olarak uçurumdan yuvarlandıkları sahne hani nerede ise başarılmış ve çarpıcı olabilen tek bölümü bu bol figüranlı savaş filminin. Sıkı bir Hollywood nostaljisi krizi yaşanmıyorsa göz ardı edilebilecek bir film özet olarak.

(“Hz. Süleyman ve Saba Melikesi”)

(Visited 262 times, 4 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir