The Crow – Alex Proyas (1994)

“Sen o intikamcısın, değil mi? Katillerin katili”

Nişanlısı ile birlikte bir cinayete kurban giden bir genç adamın intikamını almak için hayata geri dönüşünün hikâyesi.

James O’Barr’ın çizgi romanından sinemaya uyarlanan ve daha sonra 1996, 2000 ve 2005 yıllarında üç kez devamı da çekilen film bugün kimi sinemaseverlerin gözünde kült niteliğini kazanmış bir çalışma. Bu niteliğin oluşumundaki nedenler arasında filmin ilgili çizgi romanın ilk ve en başarılı sinema uyarlaması olması ve elbette başrol oyuncusu Brandon Lee’nin çekimler sırasında bir kaza sonucu ölmesi de var. Böylece Brandon Lee tıpkı babası ünlü oyuncu Bruce Lee gibi çok genç bir yaşta hayatını kaybetmişti. Film türünün meraklılarının gönlünü fethedecek özellikleri ile kült olmayı hak ediyor ama sinemasal olarak değerinin o kadar yüksek olmadığını da belirtmek gerekiyor.

Karanlık ve tehlikeli bir şehirde, suçluların rahatça cirit attığı bir ortamda mezarından çıkıp gelen ve intikam peşinde koşan bir genç adamın hikâyesi içerdiği gerçeküstü öğeler ve gizem duygusu ve başarılı aksiyon sahneleri ile göz alıcı bir filme dönüşmüş ama film sona erdiğinde üzerinizde kalıcı bir etki yaratmıyor bu durum. Yönetmen Alex Proyas teknik açıdan güçlü, hızlı ve çarpıcı kurgusu ile dinamik bir film ortaya çıkarmış ama kişisel olarak yönetmenin benzer bir konu ve atmosfere sahip olan 1998 tarihli “Dark City” filmini tercih ederim. Orada orijinal bir senaryodan yola çıkmış ve karakterleri bu filme göre daha iyi çizilmiş ve estetik olarak da çizgi roman estetiğinden daha uzak duran bir çalışma ortaya koymuştu. Özetle o film daha “yetişkin” özelliklere sahipti. Bu film ise yeterince güçlü olmayan hikâyesi ve tahmin edilebilir gelişmeleri ile birkaç adım geride kalıyor.

Bir çizgi romanı sinemaya taşıdığınızda ona farklı bir sinemasal ruh vermeniz ve sinemanın anlatım tekniklerine adapte etmeniz gerekiyor ya da ters yönde bir örnek olarak “Sin City” filminde olduğu gibi çizgi romanın tekniğini sinemanın kendi araçları ile zenginleştirerek çizgi roman tekniğini geliştirmek. Bu filmde söz konusu olan ise sanki hedefi daha çok çizgi romanın hayranlarına bu romanın sinema uyarlamasını vermek ile sınırlamak gibi görünüyor. Yine de özellikle devam filmleri ile karşılaştırıldığında temiz bir dille anlatılmış, tekniği yerinde ve gözünüzü üzerinde tutmayı başaran bir film var karşımızda. Cure grubunun film için yaptığı “Burn” ve Jane Siberry çalışması “It Can’t Rain All The Time” şarkıları da dahil olmak üzere sıkı bir soundtrack’i de var filmin ve bu soundtrack bile başlı başına bir neden filmi görmek için.

(“Ölümsüz Aşk”)