Love Happy – David Miller (1949)

“Seni Zoto kardeşlerle tanıştırayım; sevmediğim insanların icabına bakarlar”

Yanlışlıkla ellerine geçen elmas nedeni ile peşlerine hırsızların düştüğü iki kişinin ve o elmasın peşinde olan bir dedektifin hikâyesi.

Hollywood’un komedi türündeki yıldızlarından Marx kardeşlerin (bizde tanındıkları isimle Üç Ahbap Çavuşlar) birlikte oynadıkları son sinema filmi. Sinema tarihine “Duck Soup” ve “A Night at the Opera” gibi klasikler armağan etmiş olan bu kardeşlerin en vasat filmi olarak nitelendirilebilecek çalışma komedyenlerin bireysel performanslarının öne çıktığı, hikâyenin hemen hiç öneminin ve hatta anlamının olmadığı ve kendinizi sık sık bir varyete sahnesinde hissedeceğiniz bir eser. Marilyn Monroe sinemadaki ilk rollerinden birinde kısacık sahnesi ile hikâyeden rüzgar gibi geçip giderken, arada eğlendirmeyi başarsa da filmin kendisi de herhangi bir kalıcı iz bırakma ihtimali olmadan bitiyor.

Çok sıkıntılı bir senaryosu var filmin ve problemleri de birden fazla. Öncelikle elmas hikâyesi ile bir müzikali sahnelemeye çalışan tiyatro grubunun hikayesinin sinemasal açıdan örtüşen hiçbir yanı yok. Sanki sadece filmde şarkılar, danslar da olsun diye eklenmiş bu müzikal sahneler. Benzer şekilde Groucho Marx’ın canlandırdığı dedektif karakteri ve onunla ilgili tüm bölümler de hikâyeye hiçbir şey katmadığı gibi filme sanki sonradan yedirilmiş gibi duruyor. Groucho’nun filmde diğer iki kardeşle ortak tek bir sahnesinin bile olmaması bu eğreti durma durumunun iyice altını çiziyor. Daha çok Harpo’nun karakterine ağırlık verir gibi görünen hikâyede o ve Chico sırası ile sanki bireysel şovlarını yapıp duruyorlar. Bu şovların bir kısmı, evet kesinlikle eğlenceli ama sinemasal bir önem taşımıyorlar açıkçası. Filmin bu sinemasal sıkıntısının aşılabildiği belki de tek bir bölüm var; bu bölümde Harpo ve Chico peşlerine düşen hırsızlardan kurtulmak için bir binanın tepesinde koşturup dururken özellikle Harpo kelimenin tam anlamı ile döktürüyor ve fiziksel komedinin çarpıcı bir örneğini sergiliyor. Tüm filmografisinde sadece tek bir filminde ve onda da sadece tek bir cümle konuşan bu “sessiz” oyuncu gerek bu sahnede gerekse “bakışlarla dövüldüğü ve hipnotize edildiği” sahnedeki performansı ile damgasını vuruyor filme. Sanatçının yıllar sonra bizde Nejat Uygur tarafından (ama kesinlikle çok konuşarak) nerede ise birebir kopyalanan tarzı dozunun kaçmadığı anlarda bu filmin de en elle tutulur yanını oluşturuyor. Filmin kimi göndermeleri de ilginç aslında: Örneğin hiç konuşmayan (bunu biz biliyoruz ama hırsızlar bilmiyor) Harpo’yu hırsızların türlü işkence ile konuşturmaya çalışması veya senaryonun adet ve içerik olarak hayli zayıf olduğu sözlü esprilerden biri olan “Bir Fransız filminde olsaydık bunu yapabilirdim” cümlesi (Groucho bir kadının üzerini araması gerekirken son anda vazgeçerek söylüyor bu cümleyi).

Özellikle diyalogsuz anlarında oyuncularının performansı ve müziğin kullanımı ile sessiz sinema döneminin komedilerini hatırlatan filmde Harpo ve Chico müzikal yeteneklerini de sergiliyorlar ve ilki arpını diğeri de piyanosunu konuşturuyor çeşitli sahnelerde. Bu sahneler filmin bir ciddi sıkıntısını daha ortaya koyuyorlar öte yandan: bölümlerin gereksiz uzatılması. Özellikle arp çalma sahnesi nerede ise bir mini konser uzunluğunda ve üstelik piyano sahnesini hiç olmazsa anlamlı kılan komediden de yoksun. Bu ve diğer kusurlarına rağmen filmin zaman zaman eğlendirdiğini de söylemek gerek. “Gypsy Love Song” adlı şarkının keman ve piyano ile çalındığı sahne, ortalığı dumana boğan sigara içen kuş şeklindeki reklam panosu veya Harpo’nun dakikalar boyunca üstünün arandığı sahne yukarıdan belirtilen diğer sahnelere kolayca eklenebilir. Başta düşünüldüğü gibi sadece Harpo’nun oynadığı bir film olarak çekilse belki de çok farklı ve muhtelemen daha keyifli bir filmle karşı karşıya olacaktık ama yapımcı şirketin zorlaması ile filme diğer iki kardeşin karakteri de eklenince hikâye maalaesef iyice eğreti hale gelmiş ve ortaya bütünsellikten yoksun bir sonuç çıkmış. Yine de hikâyeden bağımsız olarak kimi keyifli anları ve kısacık sahnesinde bile ileride sinemaya damgasını vuracağını hissettiren Marilyn Monroe için izlenebilir. Son olarak filmin sinema tarihinde “ürün yerleştirmenin” (ücret karşılığında ticari markaların filmde altı vurgulanarak karşımıza çıkarılması) yoğun olarak kullanıldığı ilk örneklerden biri olduğunu da belirtelim.

(“Üç Ahbap Çavuşlar Elmas Peşinde”)