Anime Nere – Francesco Munzi (2014)

anime nere“Bu yaptıklarını ödeyecekler! Bunu ödeyecekler, yemin ediyorum!”

Babaları yerel bir mafya lideri tarafından öldürülen üç adamın seçtiği hayatların çatışmasının hikâyesi.

İtalyan yazar Gioacchino Criaco’nun aynı adlı romanından uyarlanan bir film. Sicilya merkezli Mafya’ya benzer bir suç örgütü olan ‘Ndrangheta’nın bireylerini odağına alan hikâye, alışıldık mafya veya benzeri örgütleri anlatan hikâyelerden aksiyonu minimumda tutan yapısı ile ayrılıyor ve özellikle çarpıcı finali ile hayli etkileyici olurken, bu tür örgütlerin egemen oldukları bölgelerde yaşayan halkın yaşamları ile nasıl iç içe geçtiğini göstermesi ve bireylerin bu tür yapılanmalardan kendilerini ne kadar ayrı tutabileceklerini sorgulatması ile de dikkat çekiyor. Sıradan görünümlü başlangıcı ve yavaş ilerleyen hikâyesi ile “mafya filmi” bekleyenleri tatmin etmeyebilir ama bu “karanlık” film görülmeyi kesinlikle hak ediyor.

Yerel mafya lideri (daha doğrusu ‘Ndrangheta lideri) tarafından öldürtülen bir çobanın üç oğluna ve onlardan en büyüğünün oğluna odaklanan hikâye bu dört karakterin seçtikleri yolların sonuçlarını ve bunun neden olduğu çatışmaları anlatıyor bize temel olarak. En büyük kardeş çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşarak suçtan uzak dururken (bu uzak durmanın “gerçekçiliği” aslında hikâyenin temel dertlerinden biri), onun oğlunun özendiği en küçükleri ise suç dünyasının tam anlamı ile ortasında bir hayat sürüyor. Ortanca kardeş ise hikâyenin başında bir iş adamı olarak çıkıyor karşımıza ve onun yaşayacakları geleneklerin bağlayıcılığının ve, suçla ve kanundışı ile örülü bir temel üzerine oturan hayatların içinde bulundukları toplumu çöküşe sürükleyeceğinin de sembolü oluyor adeta. Hikâye İtalyan toplumunun genlerine yerleşmiş görünen kimi olgular üzerine düşünme fırsatı sağlıyor seyirciye. Mafya’nın bunca uzun süredir ayakta kalabilmesi ve ülkenin politikasından ekonomisine kadar uzanan geniş bir alanda “yasal” kurumlar ile ilişki kurabilmiş olmasını bir parça daha iyi anlayabiliyorsunuz film sayesinde. Ailelerinden birinin kurbanı olduğu bir cinayetin falini polise söylemeye gerek duymayan (hem devletin iktidarını tanımamanın sembolü olarak hem de kendi iktidarının kanıtı olacak bir intikamı kendisi alma isteği nedeni ile) ve gençlerini “aile içinde” evlendirmeyi tercih eden bir geleneğin yerini nasıl sağlam bir şekilde koruyabildiğine tanık oluyoruz hikâyede örneğin. Tüm bunlar büyük kardeşin ailesini ve oğlunu bu yaşamdan uzak tutabilmek çabasını trajik bir sona bağlayan hikâyesi ile anlatılıyor bize ve yaşananların aksiyon yanından çok “sosyolojik” yanına değiniyor.

Karanlık bir film dedik film için: Sadece, Gioacchino Criaco’nun romanından Francesco Munzi, Maurizio Braucci ve Fabrizio Ruggirello tarafından uyarlanarak yazılan senaryo değil bu karanlığın kaynağı. Giuliano Taviani’nin başarılı müziği ve Vladan Radovic’in görüntü çalışması da filmin karanlığını besliyor. Kendisini öne çıkarmayan ve ekonomik kullanımı ile de dikkat çeken müzik çalışması ve özellikle iç mekanlarda, doğal ışıklandırmanın da sonucu olan, karakterlerin üzerinde adeta bir kara bulut varmış havası yaratan görüntüleri ile teknik açıdan da sınıfı geçiyor Munzi’nin filmi. Kadınların toplum içindeki geleneksel rollerini koruduğu ve bunu da benimsediği (bu rolün dışına çıkmış olan ve Milano’da yaşayan kadının diğer kadınlarla sorunlu ilişkisi de bunun bir göstergesi) hikâyenin çekimlerinin gerçekleştirildiği Africo kasabası dağ başında ve adeta terk edilmiş havası veren görünümü ile de bir çekicilik taşıyor. Bir bakıma “gerçek” mekanları kullanmış Munzi, zamanın durmuş göründüğü ve ‘Ndrangheta adındaki suç örgütünün egemen olduğu bu kasabayı kendisine mekan seçerek. Wikipedia’da Africodan çıkmış ünlü isim olarak sadece bu örgütün liderlerinden biri olan Giuseppe Morabito’nun yer alması da filmin bu bağlamda ne kadar gerçekçi olduğunun çarpıcı bir örneği olsa gerek.

İtalyan sinemasının Oscar ödülleri olarak kabul edilen David di Donatello ödüllerini aralarında en iyi film, senaryo ve yönetmenin de olduğu dokuz dalda kazanan film altı dalda da aday olmuş bu ödüle. Oyunu ile bu adaylıklardan birinin (“En İyi Erkek Oyuncu”) sahibi olan Fabrizio Ferracane’nin umarsız bir savaşın kahramanı olarak göz doldurduğu filmde diğer oyuncular da doğal oyunculukları ile öne çıkıyorlar. Üzerine bunca film çekilmiş bir suç örgütü için kesinlikle orijinal bir hava yaratabilmiş olan bu film ile, henüz üçüncü yönetmenlik çalışmasını (uzun metrajlı film olarak) yapmış olan Munzi kimi Amerikan örneklerinin aksine (örneğin tüm o “Godfather – Baba” serisi), anlattığını ve suç örgütünü romantikleştirmemesi ile de takdiri hak ediyor. Radovic’in el kamerası ile yakaladığı geniş açılı görüntüleri üzerinden bile bir karanlık atmosfer üretmeyi başarmış olan film, göstermekle yetinmeyip umutsuz bir resim sergilemekten de çekinmeyen yapısı ve işte tüm o karanlığı ile kimileri için çok da çekici olmayabilir belki ama kesinlikle kayda değer bir çalışma.

(“Black Souls” – “Kara Ruhlar”)

Il Resto Della Notte – Francesco Munzi (2008)

“Batı maddi anlamda zengin ama yorgun ve bunalmış. Refaha giden bu yolculuk onun ruhunu çaldı”

Kuzey İtalya’da geçen ve zengin bir aile ve etraflarındaki mültecileri anlatan bir hikâye.

Zenginlik, mülteciler, göçmenler, refahın paylaşımı ve ötekine karşı duyulan korku üzerine hedefini tutturamamış bir çalışma. Başarılı bir müzik çalışmasının eşlik ettiği hikâye başlangıcının vaat ettiğinin aksine zengin-göçmen ilişkileri veya zenginin bu konudaki korkuları üzerine gitmeyi bir süre sonra unutuyor ve süratle göçmenlerin de karıştığı bir suç hikâyesine dönüşüyor. Filmin zengin-göçmen ilişkisini bir kenara bırakmasının zayıflattığı hikâyenin en başarılı anları da sadece göçmenlere ve onların içinde bulunduğu çıkışsızlığa odaklandığı bölümler.

Zengin aile, göçmenler ve bu iki farklı dünyanın karşı karşıya gelmesi üzerinden çok daha parlak bir fikir veya bir analiz çıkabilirmiş ama bu hali ile film başlangıç ve final bölümü dışında sanki iki farklı hikâyeyi anlatmaya soyunan ve çoğunlukla vasat kalan bir çalışma olmuş. Bu iki farkli hikâye de iki farklı sinemasal tarza sahip; zengin ailenin hikâyesi sıradan ama profesyonelce anlatılmış bir dram, göçmenlerin bölümü ise zaman zaman belgesele kayan tarzı ile iç burkan bir tespit filmi gibi. Belirsiz bırakılan finali ile sorunun çözümsüzlüğünü vurgular gibi görünen film anlatmaya soyundukları ile değil anlattıkları ile ele alınması gereken bir çalışma. Bu gözle bakılınca da özellikle ikinci yarısı ile etkileyici olmayı başaran ama yarım kalmış bir başarı olarak özetlenebilir. Oyuncu kadrosunun içinde yoksul kesimi temsil edenlerin ve özellikle Stefano Cassetti, Laura Vasiliu ve Victor Cosma’nın başarılı oyunculukları ile öne çıktığını belirtmekte yarar var.

Zenginin yoksuldan veya daha genel olarak Batılının mültecilerden korkusu üzerine yetersiz kalan incelemesi ile değil ama zaman zaman iç burkmayı başaran hikâyesi ile değerlendirilmesi gereken orta karar bir çalışma.

(“The Rest of the Night” – “Gecenin Devamı”)