“Başlangıçta hiçbir şey olmadığı söylenir. Sonra “Patron” bir sürü şey yaratmış. Aslında bir sürü sorun ve çelişki yarattı. Kendisi bile çözemiyor onları. Bu yüzden sonunda son bir şey yarattı: Umut. Umut olunca, her şey baştan başlayabilir”
Hamile bıraktığı kadına para verebilmek için yasadışı bir koruma şirketine giren adamın hayata yeniden başlamak isteyen bir tetikçi ile tanışması ile gelişen olayların hikâyesi.
Senaryosunu Hark Tsui ve Koan Hui’nin yazdığı, Hark Tsui’nin yönettiği bir Hong Kong yapımı. Ünlü Fransız sinema dergisi Cahiers du Cinéma’nın yılın en iyi 10 filminden biri seçtiği çalışma Asya usulü, dur durak bilmeyen ve teknik becerisi ile göz dolduran bir aksiyon. Tarantino’nun esin kaynağının Hong Kong olduğunu bir kez daha hatırlatan film, Venedik’te “Future Film Festival Digital Award” ödülünü de kazannmış bir çalışma. Saf bir aksiyon olmasına rağmen, baş karakterlerini (özellikle de iki erkeği) bir aksiyonun kuklaları olmanın ötesine taşıyan film, her ne kadar yeterince güçlü kılamasa da görkemli bir hava vermeye çalıştığı hikâyesi ile aksiyon meraklısı olmayanların da ilgisini çekebilir ama asıl tat alacaklar kuşkusuz ki bu türün düşkünleri olacaktır.
Hikâyenin “ucuz” havasını yansıtan bir jenerik ve eşlik eden benzr nitelikteki bir müzikle açılıyor film ve bu girişin vaat ettiğini de sunmayı başarıyor seyircisine. İlk görüntülerin (gece, neon reklam panoları, karanlık, hüzünlü ve sert yüzler, yakılan sigaralar vs.) üzerinde konuşan bir dış ses “dünyanın yaratılışı”nı anlatıyor bize. Önce erkeği, sonra kadını yaratanın ortaya çıkan sonuçtan hiç memnun olmadığını ve yaratılış sürecinin yedinci günü dinlendikten sonra, her şeyi yeni baştan yaratmaya karar verdiğini söylüyor bu ses. Seyredeceğimiz hikâye de özellikle finalinin işaret ettiği gibi bir yeniden başlamanın ve bunun için umutlu olmanın gerektiğinin öyküsü. Saf kötüler ile kötülüğe istemeden (ya da yarı gönüllü olarak) bulaşanların çatışması temel olarak izlediğimiz ve Hark Tsui hikâyesini teknik becerisine hemen hiç olumsuz bir söz söylenemeyecek bir ustalıkla anlatıyor. Lezbiyen bir polisle tesadüfen karşılaştığı bir adamın (Tyler) bir gecelik ilişkisi (her ikisi de hatırlamıyor bile geceyi nasıl geçirdiklerini) hamilelikle sonuçlanırken, kadının hiçbir talebi olmamasına ve hatta itirazına rağmen, adam ona hamileliği boyunca ve sonrasında en azından maddi açıdan destek olabilmek için, ruhsatsız bir şekilde koruma hizmeti veren bir adamın yanında işe başlıyor ve bu işi sırasında Jack adında biri ile karşılaşıyor. Önceleri kirli işlerin içinde olan bu adam ondan hamile eşinin babasını öldürmesini isteyen eski çetesi ile çatışma içindedir ve hikâye bu iki adamın kaderlerinin kesişmesi ile gelişen olayları anlatır.
Başlardaki “iki fare” hikâyesinden film boyunca duyduğumuz diyalogların bir kısmına ve görkemli ve sertlikten kaçaınmayan aksiyon sahnelerine zaman zaman bir Tarantino havası veriyor film ama bunun nedeni Hark Tsui’nin ondan esinlenmesi değil, aksine Tarantino’nun gençliğinde bol bol seyrettiği bilinen Hong Kong aksiyon filmlerinden ilham almış olması kendi filmlerini yaratırken. Hikâyenin kendine özgü mizah anları, açılış ve kapanışta Tyler’ın dış sesinden duyduğumuz “büyük ve derin cümleler” ve filmin karakterlerini salt bir aksiyon figürü olmanın ötesine taşıyan yaklaşımı pek çok sahnenin Amerikalı sinemacının herhangi bir filminde yadırganmayacak bir içeriğe sahip olmasını sağlamış. Aslında senaryo bu özenilen “farklı, trajik ve -hatta bir parça abartarak söyleyelim- epik” havanın içini yeteri kadar dolduramıyor ve daha da önemli bir sorun olarak, bir aksiyon filminden beklenmeyecek şekilde, zor takip edilebilen denemeyecek olsa da, kesinlikle dikkat gerektiren bir hikâye anlatıyor senaryo. Karakterler arasındaki bağlantıyı ve hedeflerini özellikle bu tür soluk almadan ilerleyen bir aksiyon filminde takip edebilmek çok kolay değil doğal olarak ve açıkçası uzun tutulan ve hayli parlak bir başarıya ulaşan aksiyon sahneleri kolaylaştırmadığı gibi bunu, çok da gerekli kılmıyor belki de.
Hızlı bir kurgu, hayli hareketli bir kamera, silahlı çatışmalardan yumruk yumruğa dövüşlere ve kovalamacalara her türlü aksiyon sahnelerinin ustalıkla oluşturulmuş koreografileri ve farklı kamera açıları ile film aksiyon meraklılarını tam anlamı ile doyuracak bir biçim ve içeriğe sahip. Yönetmen Hark Tsui zaman zaman hayli gösterişli olan bir görsel estetik fırsatını hiç kaçırmıyor, daha doğrusu hikâyenin tümüne bu görsel estetiğin hâkim olmasını sağlıyor. Bu durum hikâyenin “epik” olmaya soyunan havasının da geride kalmasına neden oluyor ama hissedilen kısmı yine de filme ek bir değer katıyor. İlk hâli üç saatin üzerinde olan filmin yavaş aktığını düşünen yönetmen Hark Tusi bir saatten daha fazla kısaltmış filmi ve baş döndüren bir hıza ulaşmış. Tyler rolünde Nicholas Tse’nin saf bir aksiyon kahramanı olarak parladığı ve tüm o görkemli kaos içinde karakterini hikâyesi olan birine dönüştürmeyi başardığı filmde, ünlü bir rock şarkıcısı olan Tayvanlı Wu Bai yönetmenin filmine vermeyi arzuladığı ve bir ölçüde de elde ettiği “cool” havaya çok uygun performansı ile övgüyü hak ediyor. Aksiyonun, özellikle de Hong Kong türü aksiyonun meraklılarını tatmin edecek bir çalışma bu, özetlemek gerekirse.
(“Time and Tide” – “İyiler Ölmez”)