Feuerherz – Luigi Falorni (2008)

“Rahibeler bana annemin beni uzun bir yolculuğa hazırladığını ama sonra giderken yanına almayı unuttuğunu söyledi”

Etiyopya’ya karşı bağımsızlık mücadelesi verilen Eritre’de silahlı direnişçi gruplardan birine katılan bir kızın çocuk asker olarak hikâyesi.

Modern dünyada yaşanan pek çok insanlık dışı kavramdan biri çocuk askerler. Kendi başına insanlık dışı bir kavram olan savaşın taraflarından biri olarak çocukların kullanılması kelimelerin yetersiz kalacağı bir durum olsa gerek. Film bu durumu sinemasal yanı pek güçlü olmayan ve zaman zaman vasata kayan bir dil ile anlatmaya çalışırken yeterince etkili olamıyor.

Film Senait Mehari adında Eritre asıllı bir Alman şarkıcının otobiyografisinden uyarlanmış. Bu bağlamda gerçeklere dayalı olması gereken hikâyenin sinemasal karşılığını üretenler bir yandan bu durumu vurgularken bir yandan da ciddi bir sıkıntı ile karşılaşmışlar. 2008 yılında bir televizyon programında yazarın hikâyesinin, özellikle de çocuk asker olarak yaşadıklarını anlatan ve filme de asıl konu olan kısmın, doğru olmadığı iddia edilmiş. Doğru veya değil, bunun günahı yazarın boynuna, bunu bir kenara bırakıp karşımızdakine sadece bir sinema eseri yaklaşmak en doğrusu olsa gerek. Böyle yapınca da film elindeki malzemeyi yeterince iyi işleyememiş görünüyor. Bir yandan Etiyopya’ya diğer yandan da birbirlerine karşı savaşan direnişçi gruplardan birini anlatan film bu grubun sosyalist/komünist yanı ile sertliklerini sık sık vurguluyor ve filme adını veren ve kız çocuğuna kaldığı yerdeki rahibelerden biri tarafından verilen ve diğer yüzünde Meryem’in resmi olan dini içerikli ateşten kalp resmini de hikâyenin asıl parçalarından biri yapıyor. Bu da bilinçli veya değil bir din ile komünizm çatışmasını getiriyor akla. Diğer yandan filmin direnişçi gruba çok açık ve tamamen olumsuz bir biçimde yaklaşmadığını söylemek de gerek ama filmin sıkıntılarından biri de tam burada yatıyor aslında. Tam olarak ne demek istediği net olmayan bir hikâye karşımızdaki. Savaşın çirkinliği üzerine yeni bir şey söylemiyor bu film ve söylediklerini de güçlü bir sinemasal dil ile ifade edemiyor. İncil referanslı kimi hikâyelerin sembolizm dozunu artırdığını da belirtmek gerek. İsa’nın sağ yanağını vurana sol yanağın çevrilmesi ile ilgili sözünün –kişisel olarak bilmediğim- arkasındaki hikâye gibi kimi ilginç yanları da var bu sembollerin ama sorun filme sinemasal olarak ne kattıkları ki problem de burada yatıyor.

Konusu ile “vicdanlı” Batı dünyası seyircilerini etkileyeceği açık olan ve bunun da farkında olup bu durumu sonuna kadar kullanmakta kararlı davranan filmi belki de asıl seyredilir kılan yanı baş oyuncusu Letekidan Micael. Çocuk oyuncu filmin hemen her karesinde yer alıyor ve çocuksu bir mutluluktan elinde kendinden büyük bir silah ile gerçek bir savaşın içinden geçerken yaşadığı dehşete kadar hemen her duyguyu olgun bir oyuncu tavrı ile aktarıyor seyredene. Onun oyunu bir kenara bırakılırsa filmin genellikle vasat sularda yüzen, sinemasal gücü orta karar kalmış ama gerçekliği hayli sorgulanır olsa da konusunun çarpıcılığı ile seyredilebilir bir çalışma olduğu söylenebilir. Çatışan tarafların arasında kalıp kimseye yaranamayan köylülerin veya filmi ülkelerinin tarihinde asla böyle olaylar (bu örnekte çocuk askerler) olmadığını söyleyerek protesto eden Eritre hükümetinin varlığı ise bize oldukça tanıdık gelen durumlar olsa gerek.

(“Heart of Fire” – “Ateşten Kalp”)