“Başkentteki domuzların mezbahayı elimizden almayacağına söz ver”
Hayatındaki her şey kötü giden bir adamın küçük bir kasabaki terkedilmiş bir mezbahayı yeniden çalışır hale getirmeye çabalamasının hikâyesi.
Olaf de Fleur Johannesson’dan İzlanda yapımı bir küçük komedi. Esprilerden çok kahramanının içine düştüğü trajikomik durumun üzerinden ilerleyen film sürekli küçük bir gülümseme ile kendisini izleten ama karakterlerinin yeterince derinlikli işlenememesi ve sürprizlerinin azlığı nedeni ile zaman zaman vasata da kayan bir çalışma.
İzlandalı yönetmen Olaf de Fleur Johannesson’un senaryosunu Hrafnkell Stefansson ile birlikte yazdığı hikâyede kahramanımız önce karısının kendisini üstelik kendi iş arkadaşı ile aldattığını öğreniyor, arkasından da işini kaybediyor. Ölüm döşeğindeki babasının son isteği olan eski mezbahanın yeniden çalışır hale getirilmesini bir fırsat olarak görse de burada da başına gelmeyen kalmıyor. Küçük kasabanın biraz tek boyutlu olarak çizilmiş karakterleri hem özel hem iş hayatlarında sürekli oyun peşinde olan ve kasabadaki herkesin birbirini tanıması nedeni ile tüm çatışmaların oldukça eğlenceli ve girift bir hal aldığı hayatlar yaşayan insanlar. Sürekli aşk peşinde olan ve o anda kimi güçlü görüyorsa ona aşık olan kadın, yozlaşmanın her türüne bulaşmış olan politikacılar veya her fırsatta eşini aldatan adam gibi karakterler filme eğlence katıyor kuşkusuz ama sonuçta filmin bir bütün olarak yeterince eğlendirici olmasını sağlayamıyorlar. Yine de kasaba meclisinin toplantısı gibi, benzer toplantılara giren herkesin hayli keyif alacağı sahnelerin veya aslında mühendis olan kahramanımızın yaptıkları iş hakkında hiçbir fikrinin olmadığı yerel çiftçilere derdini anlatmayı ve mezbaha için para toplamayı denediği anların seyirciyi eğlendireceği rahatça söylenebilir.
Kahramanımızı canlandıran Stefán Karl Stefánsson karakterinin yıkılmışlığını ve hikaye boyunca yaşadığı şaşkınlığı başarılı bir oyunculukla getiriyor karşımıza ve filmin alçak gönüllü havasına gayet uygun bir biçimde ekonomik bir oyunculukla hem acı ve korkularını hem de keyifli anlarını akıllıca hissettiriyor seyircisine. Evet Stefánsson bunu hissettiriyor ama filmin atmosferi de bu kadar ekonomik olunca ve komikliği seyircinin hikâyenin içinden kendisinin alıp çıkarmasını bekleyince, film yeteri kadar çarpıcı olamıyor ve kısa süresine rağmen havasını da yitiriyor. Yine de sonlardaki politikacının peşinden koşma sahnesindeki gibi keyifli anları ve küçük bir kasabadaki insanların tüm bir insanlığın adeta mikrokozmosu gibi her türlü küçük oyunların peşinde düştüğü halleri göstermesi ile ilgiyi hak ediyor.
(“Polite People” – “Kibar İnsanlar”)