An Ideal Husband – Oliver Parker (1999)

“Ahlâk sevmediğimiz insanlara karşı takındığımız bir tavırdır”

Bakan olma yolunda ilerleyen bir parlamento üyesinin geçmişte kaldığını düşündüğü bir sırrı nedeni ile şantaja maruz kalması sonucu gelişen olayların hikâyesi.

Oscar Wilde’ın aynı adlı sahne oyunundan İngiliz Oliver Parker’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği bir film. 1995 yılında Shakespeare’in Othello oyununun sinema uyarlaması ile yönetmenliğe geçen Parker 1999 yapımı “An Ideal Husband – İdeal Bir Koca” filminden sonra Wilde’ın “The Importance of Being Earnest” oyununu (2002) aynı isimle ve “The Picture of Dorian Gray” romanını “Dorian Gray” adıyla sinemaya aktarmıştı. Bu uyarlama ise en büyük gücünü -elbette- Wilde’ın oyunundan ve parlak oyuncu kadrosundan alıyor. Wilde’ın çok bilinen pek çok cümlesi film boyunca karşımıza geliyor ve belki de onu en az tanıyanların bile söyleyenini bilmeden hatırlayacağı ifadeler bunlar. Hikâyedeki tüm o entrikalar filme içsel bir dinamizm katıp tiyatro havasının oldukça az hissedilmesini sağlıyor ve Parker’ın belki daha dinamik olması gereken mizanseninin de açığını kapatıyor.

Wilde’ın oyunu daha önce de 3 kez sinemaya uyarlanmış. 1935’de Alman, 1947 ve olaylar günümüze taşınarak 1998’de ise İngiliz yapımı olarak beyaz perdeye yansımış bu oyun. Yönetmen/senarist Parker kendi uyarlamasını bir uşağın evin perdesini açması ile, bir bakıma tiyatro perdesinin açılmasını çağrıştırarak başlatıyor. 1895 yılında Londra’da geçen ve bir gün içinde yaşanan hikâyenin kaynağı olan oyuna genellikle sadık kalan Parker orijinal metindeki şantaj, cinsel mücadele, politika, dedikodu, ahlâk ve rüşvet gibi unsurlardan yararlanarak Wilde’ın dönemin toplumuna yaptığı eleştiriyi temel olarak karşımıza getirmeyi başarmış açıkçası. Ne var ki özellikle oyunu bilenler için film yeterince alaycı görünmeyecektir. Bunda da iki ana neden var gibi görünüyor: Wilde’ın çarpıcı cümlelerinin tümünün senaryoya yansımamış olması ve yansıyanların da zaman zaman, kullanılan sinema dili nedeni ile filmin seyircisini yeterince sarsamaması bunların birincisi. Yeterince sarsamıyor, çünkü sinemasal zaman akışında bu cümlelerden sonra seyirciye bir sarsılma fırsatı vermeden devam ediyor hikâye. İkinci neden ise Victoria dönemi İngiltere’sinin değerleri ile ilgili alaycılık anlarının -açılış sahnesinde olduğu gibi- filmin en hızlı geçilmiş ve zayıf kalmış yönleri olarak ortaya çıkması. Böyle olunca da Wilde’ın müthiş bir gözlem ve yergi gücü içeren çarpıcı sözleri toplumsal karşılıklarını yeterince bulamıyor hikâyede ve daha çok “özlü sözler” düzeyinde kalıyorlar.

Parker’ın uyarlamasının bir sıkıntısı da dinamizmini çoğunlukla metnin gücünden almakla yetinmiş olması. Oysa tiyatro koltuklarında dürbünle etraflarını gözetleyenlerden birbirini görmemesi gereken pek çok karakterin aynı anda aynı evde olmasından kaynaklanan tehlikeli karşılaşma ihtimaline kadar hikâye sıkı bir dinamizm potansiyeli taşıyormuş açıkçası. Ne var ki Parker bunları yeterince değerlendir(e)memiş görünüyor. Filmin ikinci yarısının ilk yarısına göre gelişmelerin daha hızlı akması nedeni ile bir parça derinliksiz kaldığını da ekleyelim problemlere. Ne var ki tüm bu kusurlar filmden keyif almayı önlemeyecektir kesinlikle. Yukarıda söylediğim gibi her şeyden önce metnin gücü filme gerçekten çok büyük bir katkıda bulunuyor. Julianne Moore, Minnie Driver, Jeremy Northam, Cate Blanchett and Rupert Everett’ın ana rollerde olduğu bir kadro da bu güçlü metne hak ettiği oyunu veriyor kesinlikle. Everett ve Moore bir parça daha öne çıkarken, Driver senaryonun haksızlığına uğramış görünüyor ve karakteri ancak kendi çabası ile derinleştirebiliyor.

Wilde oyununa “İdeal Koca” adını verirken ve ideal kocanın da ancak öteki dünyada var olabileceğini söylerken, aslında ideal insanın bulunması imkânsız bir şey olduğunu söyler seyircisine ve ideal bir dürüstlüğün ideal olmayan bir dünyada, yani dünyamızda mümkün olmadığını iddia eder sanki. Ve tüm karakterlerini de bir şekilde sevdiğini hissettirir seyircisine. Parker bu sevgiyi yeterince sinemasal başarı içermeyen bir şekilde seyirciye geçirmeyi başarmış yine de. Çekici oyuncular eşliğinde ve Wilde’ın çekici cümleleri ile eğlenmek için “ideal” ama Wilde’ı tanımak için o denli ideal olmayan bir film karşımızdaki, özet olarak.

(“İdeal Bir Koca”)