Simyacı – Paulo Coelho

Brezilyalı Paulo Coelho’nun 1988 tarihli romanı. Bugüne kadar 80 farklı dile tercüme edilen ve 150 milyondan fazla satan kitap yazarına büyük bir ün ve kazanç getirdiği gibi, edebiyat tarihinin en popüler yapıtları arasında da yerini aldı. Rüyasının peşinde Endülüs’ten Mısır Piramitleri’ne yolculuk yapan Santiago adındaki genç bir çobanın bu -fiziksel ve ruhsal- seyahatini anlatan roman,“Yüreğinin götürdüğü yere git” türünün en bilinen ve sosyal medyada belki de en çok alıntılanan eseri olarak popülerliğini hâlâ koruyor ve, yazarın kıvrak kalemi ve günümüz dünyasında bir kitabı popüler kılacak unsurlardan oluşan bir listedeki her bir maddenin gereğini yerine getirmiş olması ile çabucak ve ilgi ile okunuyor. Ortada sağlam bir edebî metin yok açıkçası ve anlatılan öykünün mesajı hiç de orijinal değil ama Coelho modern insanın ruhanî boşluğunu çok iyi anlamış ve onlara nasıl hitap etmesi gerektiğini bilen dili ve cümleleri ile işte bu boşluğa seslenmiş. Kişisel Gelişim meraklıları ve “her şey senin içinde” anlayışının tutkunları için okunması gereken ve herhalde hemen hepsi tarafından da okunmuş bir roman bu.

Kitabın Can Yayınları tarafından yayımlanan Türkçe baskısının arka kapağında kullanılan şu ifadeler romanın niteliği konusunda önemli ipuçları veriyor: “Yüreğinde çocukluğunu yitirmemiş okurlar için”, “nasihatname”, “yazgına nasıl egemen olacaksın, mutluluğunu nasıl kuracaksın sorularına yanıt arayan bir hayat ve ahlak kılavuzu”, “mistik bir peri masalı”, “Simyacı’yı okumak, herkes daha uykudayken, güneşin doğuşunu seyretmek için şafak vakti uyanmaya benziyor”. Özellikle Batı dünyasında, bireylerin içinde yaşadıkları sosyal, ekonomik ve politik düzenleri sorgulamamasını sağlamanın en önemli araçlarından birine dönüşen “Kişisel Gelişim” pratiklerinde sıkça duyulabilecek sözler bunlar herkesin bildiği gibi. Her türlü sömürüye maruz kalan insanları bir mücadeleden, dayanışmadan ve içinde bulundukları koşulların nedenlerini sorgulamaktan uzak tutarak, onları apolitikleştiren bir silah olarak kullanılıyor bu kişisel gelişim safsataları ve insanlara “çözüm sende, senin içinde” diyor her zaman. Doğru kullanıldığında en azından yardımcı bir araç olarak işlev görebilecek kişisel gelişim yaklaşımları onları her zaman sorunun asıl kaynağından uzaklaştırıyor ve egemen güçlerin iktidarlarını sürdürmelerinin önemli bir silahına dönüşüyor. Paulo Coelho bu çok satan romanı ile böyle bir kötü niyetin temsilcisi olmaya soyunmuyor elbette ama örneğin kişisel gelişim eğitimlerinde bolca alıntı yapılan bu eseri ile bu niyeti taşıyanlara önemli malzemeler sağlıyor.

Eserinin orijinalliğine yönelik eleştirilere şu cevabı vermiş Coelho: “Borges sadece dört hikâye olduğunu söylemişti: İki insan arasındaki bir aşkın hikâyesi, üç insan arasında geçen bir aşkın hikâyesi, iktidar mücadelesi ve yolculuk. Biz yazarların tümü de aynı hikâyeleri anlatıp duracağız sonsuza kadar”. Santiago’nun yolculuğunun hikâyesini ilginç kılan da orijinalliğinden çok, benzer türdeki edebiyat yapıtlarının en çekici unsurlarını; bir başka ifade ile söylersek, başarı için gerekli olan tüm unsurları adeta özellikle planlanmış, düşünülmüş bir şekilde kullanmış olması. Bir bakıma benzeri tüm eserlerin bir toplamı, özeti niteliği taşıyor kitap ama bunları hayli güçlü ve cazip bir şekilde bir pota içinde eritmeyi başarıyor.

Bir öndeyiş ile açmış kitabı Coelho: Simyacı’nın okuduğu bir kitaptaki öykü üzerine kurulmuş bu bölüm. Kitabın yazarının Oscar Wilde olduğunu belirtmiş Coelho ama adını yazmamış; çünkü “Kapağı yoktu kitabın”. Söz konusu öykü Wilde’ın mensur şiir türündeki “Poems in Prose” adlı kitabındaki “The Disciple” adlı eseri. Suda hayran olduğu kendi güzelliğini seyrederken göle düşerek ölen Narkissos’un ardından göle neden ağladığını soran tanrıçalar şu cevabı almışlar ondan: “Narkissos için ağlıyorum çünkü sularıma eğildiği zaman, gözlerinin derinliklerinde kendi güzelliğimin yansımasını görebiliyordum”. Coelho’nun eserinin hemen tümüne yayılan anlayışın iyi bir özeti bu öndeyiş ve benzerlerini bolca kendisi de yaratmış yazar.

İspanya’nın Endülüs bölgesinde çobanlık yapan genç Santiago’nun gördüğü bir düşteki hazineyi bulmak için İspanya’nın güneyinden Mısır’daki piramitlere yaptığı yolculukta başına gelenlerin ve başta Simyacı olmak üzere karşılaştığı karakterlerle olan ilişkilerin onun ruhsal gelişimini şekillendirmesini anlatıyor temel olarak Coelho. Yolculuk öncesindeki bölümlerde de sıradan bir çoban olmadığını anlıyoruz yazarın satırlarından ama onun kendisini, evreni ve “kişisel menkıbesi”ni öğrenmesini sağlayan bu yolculuk oluyor asıl olarak. Coelho da hayli kıvrak bir dil ve adeta sosyal medyada alıntı olarak kullanılmak için yaratılmış görünen ifadeler ile bu seyahati okumayı gerçekten de keyifli kılıyor. Kişisel menkıbeni bulma ve onu gerçekleştirmenin özeti olan bu yolculuğu mistik ve ruhsal boyutlu karakterler ve olaylarla süslemiş yazar. Aslında kendisi de benzer bir yolculuğu, üstelik çok daha geniş bir coğrafyada gerçekleştirmiş Coelho. 1960’larda üniversite eğitimini bırakıp, bir hippi olarak tüm Amerika kıtasında ve Avrupa’da, uyuşturucu da kullanarak gezmiş yazar ve ülkesine döndüğünde şarkı sözü yazarlığı (Brezilya’da bilinmeyen yabancı şarkıların sözlerinden bolca “esinlendiği” suçlamaları var hakkında), oyunculuk, tiyatro yöneticiliği ve gazetecilik yapmış ülkesine döndüğünde; ama “Simyacı”yı besleyen asıl olarak, onun İspanya’da 1986’da yaptığı ve 1987 tarihli “O Diário de um Mago” (Hac) adlı otobiyografik kitabına konu olan yolculuk olsa gerek. Hristiyanlar için bir hac olan bu yolculuk Coelho’nun manevî yanının da göstergelerinden biri ve yazar “Simyacı”da da üç büyük dinin metinlerine ve inançlarına dolaylı veya doğrudan sık sık göndermede bulunarak bu yanını bolca göstermiş. Sufi inancının önemli bir parçası olan “Her şey bir tek ve aynı şeydir” gibi kavramları ve Ene’l-Hakk (Ben Hakk’ım) inancını (“Tanrı’nun Ruhu’nun kendi ruhu olduğunu gördü”) çağrıştıran sözlerle dolu bu kitapla kesinlikle ruhsal ve inanç yüklü bir metin koymuş ortaya Coelho.

“Kötülük insanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır”, “Yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir; çünkü Evren’in ruhundan gelmektedir o…”, “Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları… çünkü insanlar hazineye inanmazlar” ve benzeri daha pek çok sözle dolu olan kitap yazarına büyük bir şöhret ve para kazandırdı. Coelho’nun kitapları toplamda bugüne kadar 320 milyonun üzerinde bir satış rakamına ulaşmış durumda ve yazar eserleri ile New York Times’ın kitap listesinde 400 haftadan fazla 1 numarada kaldı bugüne kadar. Yazarın yılda ortalama 20 milyon dolar kazandığının tahmin edildiğini de eklemeli bu istatistiklere. “Bir şeyi gerçekten istediğinde, tüm evren dileğinin gerçekleşmesi için iş birliği yapar” teması üzerine kurulu kitap sadece kahramanı Santiago’nun değil, yazarının da bir hazine bulmasını sağladı sonuç olarak. Bilinen en eski versiyonu Mevlana’nın Mesnevî adlı eserinde yer alan ve onun da 1001 Gece Masalları’ndan esinlendiği söylenen bir öykünün bu modern lirik yorumu, başarının formülünü çok iyi anlamış ve değerlendirmiş; lirik ve felsefenin herkese hitap edebilecek düzeyini hakkı ile kullanan ve Coelho’nun öykü anlatma becerisinin gücünü kanıtlayan bir çalışma.

(“O Alquimista”)