Ljubav i Drugi Zločini – Stefan Arsenijevic (2008)

“Bu da geçecek ve hayat devam edecek sandım. Hayat devam ediyor ama hiçbir şey değişmiyor”

Bir küçük gansgter liderinin sevgilisi olan bir kadının Belgrad’ı terk ederek başka bir ülkede yeni bir hayat kurmaya çalışmasının hikâyesi.

Sırp yönetmen Stefan Arsenijevic’in yönettiği ilk film olan çalışma dağılan Doğu blokunun ve özellikle Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra oluşan Sırbistan’da ve iç karartıcı bir görümü olan bir şehirde yaşanan bir terk etme hikâyesini anlatıyor. Bu terk etme eylemi hem bir hayatı hem de o hayatın içindeki insanları kapsayan ve tam da bu boyutu nedeni ile hayli zor bir eylem. Film hikâyesini komediyi de ihmal etmeyen ama bu komedinin arkasındaki dramı ve hüznü de dile getiren biçimde aktarmayı deniyor ve tam bir başarı ile olmasa da kendisini seyrettirmeyi başarıyor.

Her yönü ile temel parametreleri değişen bir toplumda yaşanan bir hikâye karşımızdaki. Tüm sosyal, politik ve ekonomik düzenin değiştiği toplumda hikâye boyunca sık sık dile getirilen ve filmin “küçük insanlarının” hayatını epey etkileyecek görünen alışveriş merkezinin sembolü olarak kullanıldığı yeni düzende, bireylerin savrulup gitmeleri ve ayakta kalmak için didinmeleri filmin temel odak noktası gibi görünüyor. Vuk Kostic tarafından sakin bir sevimlilikle canlandırılan Stanislav’ın hâlâ Paris’te şarkı söylediği eski görkemli günlerinin nostaljisi ve kafa karışıklığı içinde yaşayan annesinin kabul etmekte direnmesinin aksine diğer bireyler yeni düzene uyum gösterme çabasının içindeler ve bu amaçla, yitirdikleri değerlerin yerine yenisi koy(a)madan bir çıkar yol bulmanın telâşı içindeler. Yaşlı şarkıcı anne ise tüm farklı etnik grupların bir bütün halinde yaşadığı eski Yugoslavya’yı özleyen ve bugün bile sayıları hiç de az olmayan insanları temsil ediyor filmde. Değişen düzende Rusçanın değil İngilizcenin geçer akçe olması veya sürekli arızalanan solaryum cihazının değişen ve yeni bir düzene de geçemeyen toplumun sembolleri olduğunu da söylemek mümkün.

İlk bölümlerinde biraz sıradan bir havada başlayan film, daha sonra sanki ayrı ayrı çekilmiş gibi duran veya birbirine yeterince iyi bağlanmamış görünen sahnelere sahip olmak gibi kimi kusurlar taşısa da hikâye ilerledikçe sıcaklık ve samimiyetin ağır bastığı ve Stanislav ile Anica Dobra tarafından güçlü bir oyunculuk ile canlandırılan Anica karakterinin hemen tüm ikili sahnelerinde bu samimiyetin ve doğallığın özellikle öne çıktığı sahneleri ile kendisini affettiriyor. Tek bir gün içinde geçen hikâye bize kahramanlarını ihtiyacımız olduğu kadar tanıtıyor ve bu küçük insanların sıcaklığı ve bir şekilde direnmeleri eğer bir gün dünya daha iyiye doğru değişecekse bunun ancak işte bu küçük insanların bu değişimi istemesi durumunda gerçekleşebileceğini söylüyor.

Blelgrad’ın eski dönemlerinden kalan ve kocaman kütleler halinde görünen apartman bloklarının görüntüsünün atmosferini kararttığı bir şehirde Stanislav ile Anica arasındaki Stanislav’ın itirafı ile başlayan “aşk” hikâyesi, içinde yaşanan ortam ne olursa olsun sevginin değiştirme gücünü gösteriyor bize ve başta iki karakterin birbirlerine hayatlarını gösterdiği ve belki bir parça mekanik düzenlenmiş ama kesinlikle yürek titreten sahnesi olmak üzere pek çok anında film, karakterlerinin her birinin hayatındaki küçük trajedileri yavaş yavaş açarken seyircisini yanında tutmayı başarıyor. Karakterlerinin korkularını, tereddütlerini ve hatta trajedilerini gösterirken seyircisine dozunda tuttuğu hafif bir komedi de sergilemeyi başaran film gitmek ve kalmak ikilemini de alçak gönüllü bir tonda anlatırken, hikâyesi anlatılan bir karakter üzerinden kişinin gittiği yerde ne kadar mutlu olursa olsun “evini” hep özleyeceğini söyleyerek bu ikilemin kompleksliğini vurgulamayı ihmal etmiyor.

Kimi yan hikâyelerin çıkarılması durumunda filmin daha temiz bir senaryoya kavuşacağını da belirtmek gerek. Bir noktadan sonra zaman zaman senaryo bu küçük film için fazla karakter içerdiği algısını yaratıyor çünkü. Ayrıca senaryonun yeterli düzeyde bir olgunluğa sahip olmadığını da belirtmek gerek. Bir parça daha fazla dinamizm ile ve özellikle ikili sahnelerde erişilen gücün filmin bütününe yayılmış olması durumunda etkileyiciliği artacak olan film yola çıktığı andaki tüm hedeflerine erişememiş olsa da tutturdukları ile yine de kendisini seyrettirmeyi başarıyor özet olarak.

(“Love and Other Crimes” – “Aşk ve Diğer Suçlar”)