The Big Short – Adam McKay (2015)

“Az önce ne yaptığınızı biliyor musunuz? Az önce Amerika ekonomisine karşı bahse girdiniz. Yani eğer haklıysak; insanlar evlerini kaybedecekler, insanlar işlerini kaybedecekler, emeklilik tasaruflarını kaybedecekler, emekli maaşlarını kaybedecekler. Bankacılığı neden sevmediğimi biliyor musunuz? İnsanları rakamlara indirger çünkü. İşsizliğin her %1 artışında 40 bin kişi ölür. Bunu biliyor muydunuz?”

ABD’de mortgage krizi olarak başlayıp, 2008’de tüm dünyayı saran bir finansal krize dönüşen problemi önceden keşfedenlerin hikâyesi.

“Gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır” ifadesi ile başlayan ve tüm dünyayı sarsan krizin hikâyesini anlatan film, doğası gereği sürekli büyümek, satmak ve kâr etmek zorunda olan kapitalizmin en vahşi meşguliyet alanlarından biri olan bankacılık sektörünün iç yüzünü net bir biçimde gösteren bir çalışma. Michael Lewis’in 2010 tarihli “The Big Short: Inside the Doomsday Machine” adlı -kurgusal olmayan-kitabından yola çıkılarak çekilen filmin senaryosunu Charles Randolph ve Adam McKay yazarken, yönetmenliğini de McKay üstlenmiş. Dinamik kurgusu, ironik ve eğlenceli anlatımı, başarılı oyunculukları ve bir finansal krize yol açan “ahlâksızlığı” net bir biçimde sergilemesi ile önemli bir çalışma bu. Aynı krizi konu alan başarılı belgeseller de (örneğin Charles Ferguson’un 2010 tarihli çarpıcı filmi “Inside Job”) var ama bu film de bir kurgu filmi olarak onların yanına yerleştirilebilir rahatlıkla. Kötüler ve iyilerin değil, kötüler ve çok kötülerin yer aldığı hikâye kapitalizmin kendisinden çok, ipin ucunu kaçıran ahlâksızlığını eleştirmeyi tercih etse de yine de önemli ve ilgiyi hak eden bir çalışma.

Mark Twain’in bir sözü ile açılıyor film (“Başınızı derde sokan bilmediğiniz şeyler değildir; bildiğinizden emin olduğunuz ama aslında düşündüğünüz gibi olmayan şeylerdir”) ve kapitalist yaşam döngüsünün “doğal” krizlerinden birini anlatıyor bize. Konut balonunun oluştuğu ve bu konutları satın almak için çılgın gibi mortgage kredileri alan (daha doğrusu aldırılan) sıradan insanların borçlarını ödeyemeyeceğini önceden hisseden ve bu kredilerin batacağı inancı üzerine bir çeşit “kumar” oynayan finansçıların yaşadıkları ve yaşattıklarını anlatıyor bize film. İpotek teminatlı menkul kıymetin bankacılığı nasıl parlattığını ve onun 1970’li yıllardaki monotonluğunu nasıl çılgın kârlarla dolu bir eğlenceye dönüştürdüğünü gösteren film bu menkul kıymet ürününün ve aslında benzeri tüm finansal ürünlerin zaten bir çeşit kumar olduğunu söylemiyor; bunun yerine bir finansal enstrümanın hırslı aptalların elinde nasıl tehlikeli bir silaha dönüştüğünü vurguluyor asıl olarak. Dolayısı ile temel olarak kapitalizmin kendisi ile değil, arsız hali ile bir derdi var filmin. Yine de Amerikan sinemasından gelen sert bir eleştiri olarak görmek gerekiyor filmi ve en azından sistemin -doğası gereği olduğunu pek belirtmese de- yozlaşmaya nasıl açık olduğunun altını kalın çizgilerle çizmekten çekinmemesini övmek gerekiyor.

Tarihçi ve yazar Alex von Tunzelmann Guardian gazetesinde yer alan incelemesinde hikâyenin gerçeklerle ne kadar örtüştüğünü araştırmış ve özetle filmin olan bitenin sağlam/güvenilir bir anlatımı olduğu yargısına varmış (elbette sinemasal bir takım değişikliklerle birlikte). Filmin kendisi de bir sahnede bu gerçeklik beklentisi ile dalga geçecek kadar güveniyor kendisine; karakterlerden biri kameraya dönüyor ve “Tam olarak böyle olmadı” diyerek seyrettiğimizin sinemasal bir heyecan yaratmak amacı ile bu şekilde oluşturulduğunu söylüyor bize. Bu kameraya (seyirciye) konuşma oyunu başka sahnelerde de çıkıyor karşımıza ve yönetmen Adam McKay bunu genellikle eğlenceli bir şekilde kullanmayı başarıyor. Bu tercihin de bir örneği olduğu gibi geleneksel bir dili yok filmin; onca finansal terime ve finans piyasalarının karmaşık ürünlerine en azından ortalama bir hâkimiyeti olmayanın içinde kaybolma riski olan bir hikâyeyi anlatmak için doğru bir tercih bu ve Avustralyalı aktris Margot Robbie, Amerikalı şef Anthony Bourdain ve Amerikalı şarkıcı ve oyuncu Selena Gomez’i gerçek kimlikleri ile kullanarak krizi sıradan insanların anlayacağı bir dille ve benzetmelerle anlatmalarını sağlamasında olduğu gibi hayli eğlenceli bir durum da var ortada (örneğin Robbie olan biteni bir banyo küvetinde köpüklerle kaplı bir şekilde keyif yaparken özetliyor bize). Zaman zaman görüntüye bir finansal terimin açıklamasını da getiriyor film ve bunu da doğru zamanlarda yaparak hem bilgilendirici hem de eğlenceli olmayı başarıyor.

Akıllıca kurgulanmış senaryosu, bunu destekleyen görsel dili, müziği kullanımı biçimi ve heyecanı hep diri tutması ile profesyonelliğine diyecek yok filmin doğrusu. Sadece finans dünyasının kendisini değil, onu bütünleyen diğer kurumları da (örneğin derecelendirme kuruluşları) eleştirisinin odağına koyan film “sadece ABD’de 8 milyon kişinin işini ve 6 milyon kişinin evini” kaybetmesine yol açan krizden bir ders alınmadığını ve sistemin eskisi gibi devam ettiğini de vurguluyor. Bir tek -“aptal”- bankacı dışında kimsenin ceza almadığı, benzer bir durumun oluşması için yapılması gereken düzenlemelerin hiçbirinin yapılmadığı, işin içindekiler de dahil olmak üzere finans dünyası yöneticilerinin promosyonlarla ödüllendirilmeye devam ettikleri ve tek /asıl kaybedenlerin sıradan insanlar olduğu bir dünyadayız diyor film bize. Wall Street jargonunda “satın alınacak hisselerin batacağına” dair bahse girmeye verilen bir isim olan filmin adının da vuguladığı gibi bir kumar dünyasından farkı olmayan finans dünyasının net bir resmini çiziyor film ve bu bağlamda finansçıların filmdeki önemli bir toplantısının Las Vegas’ta düzenlenmiş olması da ayrı bir değer taşıyor.

Başta Steve Carell, Christian Bale ve Ryan Gosling olmak üzere tüm kadronun dinamik ve filmin trajik/ironik ruhuna uygun performanslar sundukları hikâyede, filmin yapımcıları arasında yer alan Brad Pitt’in tıpkı yapımcısı olduğu bir diğer filmde (“12 Years A Slave – 12 Yıllık Esaret”) olduğu gibi yine bir “kurtarıcı” rolüne girmiş olması sanatçının egosu ile ilgili bir gösterge olsa gerek. Korkunç bir trajediyi ve -adını maalesef koy(a)masa da- bir düzen problemini rahatsız etmeyen, aksine hikâyeyi zenginleştiren bir komedi katarak da anlatmayı başaran bir film bu. Görmekte yarar var bu dikkat gerektiren, enerjisine karşı hazırlıklı olunması gereken ve gösterişli ofislerde geçen bir aksiyon havası olan filmi, eğlenmek ve düşünmek için.

(“Büyük Açık”)

(Visited 241 times, 5 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir