The Brother from Another Planet – John Sayles (1984)

“Buraya her geldiğimde bu kahrolası dosyayı da getiriyorum yanımda. Doğum sertifikası, ölüm sertifikası, doktor sertifikası, iş sertifikası, ev sahibinin sertifikası, vergi formu, fişler, faturalar. Ve her geldiğimde, yanımda getirmediğim başka bir kağıt parçasını soruyorsunuz”

Peşindekilerden kaçarken dünyaya düşen ve siyah bir adam görünümündeki uzaylının hikâyesi.

ABD’li bağımsız ve sistemi sorgulayan filmleri ile tanınan John Sayles’in ilk dönem çalışmalarından biri. Peşindeki “beyaz” görünümlü iki kelle avcısı uzaylıdan kaçan “siyah” uzaylının dünyada düştüğü yerin New York’un Harlem bölgesi olması senaryoyu da yazan Sayles’in derdini anlatabilmesi için doğru bir seçim olmuş. Sayles bu uzaylı adam metaforu üzerinden ABD’deki göçmenlerin ve özellikle de siyahların durumunu anlatırken eğlenceli olmaya çalışan ve bunu genelde başaran ama zaman zaman garipliklerin hikâyenin önüne geçtiği bir çalışma çıkarmış ortaya.

ABD’de yeni sağ iktidarın Ronald Reagan ile tam gaz ilerlediği günlerde, 1984’te çekilen film bu iktidarın uygulamalarına ve dünya görüşüne taban tabana zıt görüşleri olan yönetmenin saygın kariyerinin önemli örneklerinden biri politik açıdan bakıldığında. Metrodaki “bak şimdi bütün beyazlar” yok olacak esprisinden film boyunca konuşulan aksanlı Harlem İngilizcesine, kaçanın “iyi” bir siyah kovalayanın “kötü” beyazlar olmasından hikâye boyunca sergilenen marjinal karakterlere film dönemin Hollywood sinemasından oldukça farklı bir yerde duruyor kuşku yok ki. Sosyal yardım kurumundaki yoksul siyah kadının söylenmelerini ve metronun yanlış çıkışını kullandıkları için kendilerini Harlem’de bulan iki beyaz adamın şaşkınlık ve korkusunu da buna eklerseniz Sayles’in kimlerin yanında durduğu açık bu film ile. Senaryo yoksulluktan ırklar arası eşitsizliklere pek çok konuya değinirken uzaylı adam metaforunu da genellikle başarı ile kullanıyor aslında ama zaman zaman odak noktasından saptığı da oluyor hikâyenin. Joe Morton’ın filmin hemen her sahnesinde görünerek keyifli bir biçimde canlandırdığı dilsiz kaçak uzaylının ünlü şarkıcı Dee Dee Bridgewater’ın canlandırdığı gece kulübü şarkıcısı ile olan sahneleri veya uyuşturucu satıcısını cezalandırması gibi bölümler filmin genel havasının bir parça dışında kalmış görünüyorlar örneğin.

Sayles’in kendisinin ve günümüzün parlak oyuncularından David Strathairn’in canlandırdıkları “Men in Black” karakterleri kimi anlarda fazla uzatılmış olsa da filmin en komik anlarının da kaynağı hikâye boyunca. Ağırlıklı olarak UFO’larla ilgili komplo teorilerine inananlar tarafından UFO’ları görenleri tehdit etmek veya ortadan kaldırmak için uğraşan ve uzaylı oldukları da düşünülen gizli ajanlara verilen isim olsa da popüler kültürde gizli organizasyonlar için çalışanlar için de kullanılan isimle “Men in Black” karakterlerinin sinemada ilk göründüğü film olması ile de önemli olan çalışmanın senaryosunda kimi aksamalar da var açıkçası. Hikâye o yönde ilerlemezken baş karakterimizin birdenbire erotik kadın imajlarının etkisinde kalması ve bu imajlardan yola çıkıp kendisini gece kulübünde bulması veya uyuşturucu satıcısını cezalandırmasına onu sürükleyen olayın yeterince güçlü hissettirilmemiş olması örneğin, filmin gücünü zayıflatıyor. Sayles’in bardaki eğlenceli ama öte yandan biraz basit kalmış kavga sahnesi gibi mizansenleri de yeterince başarılı değil. Buna karşılık kimi akıllı buluşlar, örneğin iki kelle avcısının stilize bir şekilde yürüme ve koşmaları ve hemen tüm diyalogları oldukça eğlenceli anların yaratıcısı oluyor.

“Dünyaya düşen siyah adamın” etrafında gördüklerini anlamaya çalışması üzerinden de Sayles içinde yaşadığımız ekonomik ve sosyal düzenin kimi temel taşlarına dokundurmalarda bulunuyor. Parçası olduğumuz için için sorgulamayı bile unuttuğumuz şeyleri bu uzaylı karakterin yadırgayarak gözlemesi Sayles’in de etrafımıza kabullenmişlik ile değil ret eden bakışlar ile bakmamız gerektiği konusunda mesaj vermesi için aracılık ediyor örneğin. İnsan görünümündeki ama kopan uzuvlarının bir süresonra tekrar oluşması, dokunarak elektronik aletleri tamir edebilmesi veya bir gözünü çıkarıp geçici olarak akıllı bir gizli kamera olarak kullanabilme becerisi ile tam bir uzaylı olan karakterimizin bu hikâyesi toplumun kimi sosyal yaralarına dokunmayı beceren ama bunu yeterince güçlü bir sinemasal dil ile yapamayan ve eleştirilerini bütünsel hale getiremeyen ilginç bir film özet olarak.

(Visited 47 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir