Can Dündar’ın “uzaklara gitmek” ve “gidilen uzaklar”la ilgili yazılarının derlendiği 2002 tarihli kitabı. Arka kapaktaki tanıtım alıntısı ve girişteki yazılar uzaklara gitmeye şiirsel bir övgü havası verse de kitaba, daha sonraki yazılar Dündar’ın farklı ülkelere ve çoğunlukla bir gazeteci olarak gittiğindeki gözlemlerini içeriyor. Bu bakımdan tam anlamı ile ve eserin adının çağrıştırdığı bir bütünlüğe sahip değil bu derleme ama yazarın kıvrak ve -belki bazen dozu hafif kaçan- lirik dili ile okuması kesinlikle keyif veren bir çalışma olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Can Dündar’ın bir ülkeye / şehire yaptığı gezilerle ilgili yazıların en azından yıl olarak tarihleri yer alıyor kitapta ama uzaklara gitmek ve gidebilmekle ilgili güzelleme olarak nitelendirebileceğimiz yazıların tarihi her nedense yok. Dolayısı ile bu yazıların daha önce başka mecralarda yayımlanmışlar arasından mı seçildiğini yoksa bu kitaba özel olarak mı hazırlandığı anlaşılmıyor ki bir derleme için doğru bir tercih olmamış bu. Bu problem bir yana bırakılırsa, kesinlikle “elinize aldığınızda bitmeden bırak(a)mayacağınız” türden, hızla ve keyifle okunan bir kitap çıkmış ortaya. Dündar’ın ilk gruptaki yazılarını sadece lirik bir güzelleme düzeyinde bırakmaması ve insanın özellikle büyük şehirlerde kısılıp kalan hayatları üzerine hüzünlü değinmelerde veya doğadan kopuk yaşamanın ve farklı kültürlerin zenginliklerine uzak kalmanın boğuculuğu üzerine hatırlatmalarda bulunması eserin değerini artırıyor. Kıvrak bir kaleme sahip olması ile bilinen Dündar’ın buna ek olarak bazı yazılarda Haldun Taner’i hatırlatan bir üslup benimsemiş olması da (örneğin “Tembellik Hakkı” başlıklı yazı) okuma sürecini eğlenceli kılarken, “keyif veren ama değindiği insanlık halleri ile aynı zamanda düşündüren” içeriği ile daha da önemli kılıyor yapıtı.
Yazıların önemli bir kısmı Dündar’ın gazeteci kimliği ile yaptığı gezilerin notları bir bakıma. Sidney, Moskova, Leningrad, Bakü, Sofya, Havana, Pekin, Şian, Yeni Delhi, Akabe, Masada, Kudüs, Ramallah, Marakeş, Nayrobi, Venedik, Londra, New York, Rodos, Adrasan, Diyarbakır ve Hakkâri kitapta yer alan “uzak” şehirleri oluşturuyor. Kimileri için sadece bir adet olan yazıların o şehirler için kapsamlı bir bilgilendirmeye imkân vermesi mümkün değil elbette. Yine de 1997 ile 2002 arasındaki tarihlere sahip olan bu yazıların hemen hepsinde, şehirlerin bir parçası olduğu ülkelerin geçirmekte olduğu sosyal, politik, ekonomik ve toplumsal değişimlere değinmiş Dündar ve yazıları “bir turistin gözünden notlar” olmanın ötesine taşımış. Örneğin Moskova ile ilgili yazılarda Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Rusya’nın içine düştüğü toplumsal, ekonomik ve ahlâki çalkantıları öne çıkarıyor Dündar. Küresel ekonomik ve politik düzenin ABD önderliğinde boğmaya çalıştığı Küba’da “liberalleşme” bağlamında, örneğin turizm alanında yapılmak zorunda kalınan değişikliklerden bahsederken “40 sene tank ve topla yıkılamayan halk” (yazı 1997 tarihli) “turizm uğruna sosyalizmden şaşar mı” göreceğiz diyor. Bu yazının üzerinden 24 yıl geçmiş ve Küba başta ABD ambargosu olmak üzere artan tüm baskıya rağmen direniyor ve tüm insanlık adına umarız sürer bu direniş. Son bölümdeki yazılarda ağırlıklı olarak Türkiye’nin Güneydoğu bölgesine yaptığı gezilerin notlarına yer veren ve “bölge”de bir barış umudunu ve bu umut bir gerçeğe dönüştürülemezse yaşanabilecekleri duyarlı bir şekilde dile getirmiş Dündar.
“Serseri bir şişede imzasız bir mektup olup meçhul kıyılara vurmak lazım”dan “Çin ülkesi, rengârenk giysilerle yabancılara açılıyor”a ya da “Şimdi uzaklarda olmak lazım”dan “… iki Hakkâri var: Biri yılgın, biri diri”ye farklı alanlara uzanan yazılar ve notlardan oluşan kitap gitmeyi ve görmeyi teşvik eden, çakılı kalan tüm hayatların harcanmışlığını hatırlatan bir çalışma. Can Dündar’ın bir süredir “uzaklar”da yaşamak zorunda kalmış olması ise ülke tarihinin bir sembolü olacak kadar trajikomik ne yazık ki.