“Dartı atarken yalnız değilsin, ben yanındayım. Bu sadece senin elin değil, bu benim de elim, zavallı büyükannenin de eli, hepsi köylü olan ailendeki herkesin ve zavallı ebeveynlerinin eli, tanrının eli, Zagor! Anlıyor musun?”
Günlerini içerek ve nefret ettiği bir işte çalışarak geçiren sorumsuz bir İtalyan adamın, varlığından haberinin bile olmadığı Sloven teyzesinin ölümü üzerine sorumluluğu kendisine kalan delikanlı ile ilişkisinin ve bu delikanlının dart yeteneği ile ilgili planlarının hikâyesi.
Daha önce belgesel ve kısa filmler çeken İtalyan sinemacı Matteo Oleotto bu ilk uzun metrajlı filminin senaryosunu Daniela Gambaro, Marco Pettenello ve Pier Paolo Piciarelli ile birlikte yazmış. İtalya, Slovenya ve Fransa ortak yapımı olan bu komedinin en büyük çekicilik kaynağı başroldeki Giuseppe Battiston’un performansı. Gerektiği kadar sıkı kahkahalar attırmayan ve hikâyesi de beklendiği gibi ilerleyen ve sona eren film buna rağmen eğlenceli olmayı başaran bir eser ve seyircisini hiç sıkmadan, rahatlıkla izlettiriyor kendisini. Birkaç sahnesi ile seyircisini yüreğinden yakalamayı da beceren ve bir “kendini iyi hisset” filmi olarak sınıflandırılabilecek çalışma eğlenmek ve ders almak için seyredilebilecek keyifli bir eser.
Her boş vaktini içerek değerlendiren, sorumsuzluğu ve kendi hataları sonucu eşinin boşadığı, pek severek yapıyor görünmediği aşçılıkla uğraşan ve başta iş arkadaşı olmak üzere etrafındaki herkese alaycı ve aşağılayıcı yaklaşan bir adam Paolo. İtalya’nın kuzeyinde, Slovenya sınırına yakın bir yerde yaşayan bu adama bir gün Slovenya’daki teyzesinin ölümü ile bir miras kalır ama oraya gittiğinde öğrendiği, kadının evini sağlık harcamaları için ipotek ettirdiği ve kendisine de sadece büyük boy bir porselen köpek ve bir yetiştirme yurduna yerleştirilene kadar ilgilenmesi gereken on altı yaşındaki bir genci bıraktığı olur. Kızgınlığı, gencin dart yeteneğini keşfetmesi ile zenginlik umuduna bırakır yerini. Film bu sorumsuz, yalancı ve oyunbaz adamın bu gençle ilişkisi ve temel olarak bu sayede keşfettiği hataları ile yüzleşmesini anlatıyor. Belki çok bilinmedik bir hikâye değil bu ve komedisi de olması gerektiği kadar güçlü değil ama Oleotto’nun hikâyesini samimi bir dil ile ve alçak gönüllü bir şekilde anlatması ile film kendisini ilgi ve keyifle seyrettiriyor. Burada belki de asıl başarı Paolo’yu eğlenceli ve yüreğe dokunan bir performans ile canlandıran Giuseppe Battiston’a ait.
Battiston, karakterinin alaycılığını ve etrafındakilere oynadığı oyunları, yalancılığını ve sorumsuzluğunu hayli gerçekçi (kendisine gerçekten kızmanızı sağlıyor bir komedi seyrettiğinizi bildiğiniz halde) bir oyunculuk ile canlandırırken, kim sahnelerde gerçekten avucunun içine alıyor seyirciyi ve kendinizi bir anda onun yanında ve onu anlamaya çalışırken buluyorsunuz. İçki sorunu olan iş arkadaşına arsız bir şekilde “İçkiyi asla bırakamayacaksın, çünkü sen bir alkoliksin. Bu seni özel kılan tek acayipliğin, neden vazgeçesin ki ondan?” diyecek kadar hain olabilen ve hiçbir zaman sevmekten vazgeçmediği eski karısının peşinde dolanan bu adamın temelde iyi yürekli olduğunu anlamanızı sağlayan da Battiston’un doğal ve sıcak performansı oluyor. “Tavşan hikâyesi”ni anlatırken, evde köpek varmış gibi davrandığı sahnede veya genç adamı dart çalıştırırken hayli eğlenceli bir oyunculuk gösteren sanatçı, ret edildiği sahnede yüzünde beliren şaşkınlık ve pişmanlık ile kesinlikle birkaç damla gözyaşı alabilir sizden.
Antonio Gramentieri’nin müzikleri hikâyenin havasındaki değişimi ustaca takip ederken, melodiler eğlenceli, kırılgan, dramatik ve komik olan arasında gidip geliyor ve filme keyif katıyor. Sloven oyuncu Rok Prasnikar ilk sinema filminde kocaman gözlükler takan, çocuksu ve ablak yüzlü karakterini hikâyeye eğlence katacak şekilde canlandırırken (keşke senaryo karakterini biraz daha az acayip çizseymiş), görüntü yönetmeni Ferran Paredes de kahverengi ağırlıklı ve pastel renklerle komedilerde genellikle tercih edilenin dışına çıkıyor ve filmine daha ağır görünen ve farklı bir hava katıyor bu tercihi ile. Sinema tarihindeki “garip çiftler”e en önemlilerinden biri olmasa da eğlenceli bir yenisini armağan eden bu film yönetmenin kendi memleketi olan Friuli’de çekerek oranın halkına, şarabına ve müziğine ithaf etmiş göründüğü bir çalışma olarak ilgiyi hak ediyor. Daha orijinal ve daha derin işlenmiş karakterlerle ve daha fazla kahkaha ile daha farklı bir yere gidebilirmiş ama yine de eğlenceli bir film bu.
(“Zoran, My Nephew the Idiot”)