Bring Me the Head of Alfredo Garcia – Sam Peckinpah (1974)

“Kilise ölen azizlerinin ayaklarını, parmaklarını ya da başka bir yerlerini kesip saklamıyor mu? Alfredo da bizim azizimiz.”

Ölü bir adamın 1 milyon dolar değerindeki kafasının peşindekilerin hikâyesi.

Şiddetin ve ölümün estetiğinin dikkat çektiği filmleri ile tanınan Sam Peckinpah’tan bir film. “Wild Bunch” ve “Straw Dogs” adlı eserlerinde doruğa çıkan başarısına burada tam amlamı ile erişemiyor olsa da ne olursa olsun karşımızdaki bir Peckinpah filmi ve bunu her bir sahnede kolayca hissetmek mümkün. Yine bir erkek filmi, kadınlar ikincil rollerde, atların yerini araba almış, yine bir intikam hikâyesi söz konusu ve elbette yine sapır sapır öldürülen insanlar, ve şüphesiz yönetmenin alamet-i farikası olan yavaşlatılmış çekimlerde vurulan, düşen insanlar.

Evet bir erkek filmi bu; kavgaları, çatışmaları, sahiplendiği maço dili ve iktidar kavgası ile. Kadınlar sadece erkeklerin tanımladığı pasif rollere sahipler; anne, sevgili, fahişe olabiliyorlar sadece ve film boyunca ancak erkeklerde uyandırdıkları duygular üzerinden var olabiliyorlar. Bu duygular da bir Peckinpah filminde rast gelmeyi beklediğiniz türden; öfke, cinsellik ve intikam. Yavaşlatılmış çekimler yönetmenin diğer filmlerine göre daha düşük bir dozda olmasına karşın yine de yerlerini koruyorlar ama bu kez estetiğin üzerine pek düşülmemiş ve özellikle daha kaba biçimde aktarılmış gibi görünüyorlar. Estetik açıdan cazip ve sonuçta hayli etkileyici olsa da sonuçta ölümü/öldürmeyi güzel gösteren bu yaklaşım yönetmenin eleştirildiği temel noktalardan biri olmuştu sinema dünyasında.

Warren Oates filmin hemen tüm karelerinde görünüyor ve filmi başarılı oyunu ile sürükleyen isim oluyor. Diğer tüm karakterler, sevgili rolündeki Isele Vega dahil olmak üzere, sanki sadece onun hikâyesini desteklemek için oradalar ve oyunculuklar da genellikle B sınıfı filmlerinde rastlayacağınız türden.

Meksika’da geçen film bir western filmi havasında ve 19. yüzyılın ikinci yarısında geçer gibi başlasa da yönetmen kısa sürede 70’lerde olduğumuzu gösteriyor bize ama hikâyenin sonraki akışı ve atmosferi açısından bakıldığında bir farklılık görmüyorsunuz. Başlardaki göl, ördekler ve hamile genç kız görüntüleri ile bir huzur filmi bekleyebilirsiniz ama yönetmen Peckinpah olunca bu görüntülerin sadece sonraki olayların dehşetini artırmak için filmde yer aldıkları çok açık. Piknik sahnesi ve burada yavaş yavaş oluşmaya başlayan aşk da filme romantizm katmaktan çok sanki sonraki intikam dürtüsünün daha etkileyici olması için tasarlanmış gibi. Yine de aksiyondan uzak bu sahneler filmin en başarılı bölümlerinden.

Bu filmdeki Peckinpah karakteristiklerini anlamak ve tadına varmak için yönetmenin yukarıda belirttiğim filmlerini seyretmek daha doğru bir tercih olsa da bu film de bu konuda epey ipucu veriyor seyredene. Bir ölünün başının neden olduğu onlarca ölümün anlamsızlığını ve ölünün üzerinden para kazanıyor olmanın etik olup olmadığını tartışmaya açması da filmin artı yönlerinden. Başyapıtlarına göre biraz gölgede kalsa da ve daha kaba bir görüntü verse de ilgiye değer bir Peckinpah filmi.

(“Bana Onun Kellesini Getirin”)

(Visited 84 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir