Killing Them Softly – Andrew Dominik (2012)

“Ben kibarca öldürmeyi seviyorum; uzaktan, duygulara müsaade etmeyecek kadar uzaktan. Duyguları sevmiyorum. Duyguları düşünmek istemiyorum”

Mafyanın kumar oynattığı bir yeri soyarak yerel suç sektörünü durma noktasına getiren üç adamın peşine düşen bir tetikçinin hikâyesi.

ABD’li yazar George V. Higgins’in 1974 tarihli “Cogan’s Trade” adlı romanından uyarladığı senaryoyu yazan Andrew Dominik’in yönetmenliğini de yaptığı bir ABD filmi. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan yapıt, Higgins’in 1974’te geçen hikâyesini 2008’deki ABD başkanlık seçimlerinin öncesine ve etkileri süren ve tüm dünyayı sarsan finansal kriz zamanına taşıyarak, suç dünyasının bir ekonomik sektör olarak önemini ima eden yapıtı, oldukça sert ve zaman zaman şiddetin şehvetini hatırlatan tercihleri ile -olumlu ve olumsuz anlamda- dikkat çeken, Dominik’in su gibi akan sinema dili ile kendisini ilgi ile izleten ve oyuncularının önemli bir katkı sağladığı bir çalışma. Buna karşılık, en anlamaya çalışan bakışın bile şiddetle ilgili en ufak bir eleştirel tavrın izini bulamayacağını ve politik / ekonomik atmosfer ile suç dünyasının ikna edici bir güçte örtüştürülemediğini de kabul etmek gerek ve bu da bir noktadan sonra, filmin hedeflediği derinlikten uzaklaşmasına yol açıyor.

Suç dünyası ile ilgili gazetecilik çalışmaları ve Boston’daki mafya örgütlerini konu edinen suç romanları ile tanınan George V. Higgins’in romanının olay örgüsüne ve karakterlerine temel olarak sadık kalmış Andrew Dominik’in senaryosu. Sonuç ise, tıpkı yazarın 1970 tarihli ve çok beğenilen romanı “The Friends of Eddie Coyle”dan uyarlanan ve Peter Yates’in yönettiği ve kitapla aynı ismi taşıyan filmi gibi ilgi çekici bir çalışma olmuş. Bu tür filmlerin sürekliliği korumak, tempoyu düşürmemek, bol küfür ve argo içeren “varoluşsal” diyaloglara sahip olmak ve sarkastik karakterlerine sarkastik yaklaşmak gibi ortak özelliklerini taşıyan çalışma, geniş kitleler için çekici bir içeriğe ve biçime sahip kesinlikle; ama filmin Cannes’da Altın Palmiye için yarışan filmler arasına alınması ancak bu festivalin Amerikan sinemasına hep olumlu yaklaşması ile açıklanabilir.

İlk kez 1972’de Lori Liberman tarafından seslendirilse de, asıl ününü Roberta Flack’in ABD’de 1 numara olan 1973 tarihli yorumu ile kazanan bir şarkıdır “Killing Me Softly with His Song”. Sözlerini Norman Gimbel, ve Don McLean’in bir konserindeki performansından etkilenen Lori Liberman’ın yazdığı, müziği Charles Fox’a ait olan ve 1996’da Lauryn Hill’in vokalini yaptığı Fugees yorumu ile yeniden popüler olan şarkı, “şarkısı ile “öldüren” bir erkeğe duyduğu hayranlığı”nı anlatır bir kadının. Bu erkek şarkı söyleyerek kibarca “öldürür” kadını; filmimizin tetikçisi Cogan ise sesini ve şarkısını değil, silah kullanma becerisini ve silahını kullanıyor öldürmek için. Tetikçiliğini “kibarca” diye niteler; çünkü sadece kendisi ile tanışıklığı olmayanları ve onları da uzaktan öldürmeyi tercih etmektedir. Bunun nedeni ise yüz yüze olunduğunda devreye giren yalvarmalar, korkular ve diğer tüm duygulardan iğrenmesidir. Filmin adı Cogan’ın mesleğini icra ederkenki bu tercihini anlatan bir diyalogdan geliyor (romanda da var mı bu diyalog bilmiyorum) ve muhtemelen yukarıda anılan şarkıdan esinlenerek belirlenmiş. Şarkının ve romanın 1970’li yıllara ait olması, filmin hikâyesinin ise 2008’de geçmesi ismin romandan geldiği ihtimalini güçlendiriyor.

Andrew Dominik romana genel olarak sadık kalırken, en temel müdahaleyi olayları 2008’e çekerek yapmış. “Uyarlamayı yazmayı başladığımda, bir ekonomik kriz hikâyesi çıktı ortaya ve bu, finansmanını kumar sektörünün sağladığı ve kanun, tüzük ve talimatlardaki problem nedeni ile ortaya çıkan bir ekonomik krizdi” demiş senaryosunu anlatırken. 2007’de başlayan krizin bankaların ve yatırım şirketlerinin aşırı risk almasından ve finansal kumar ürünleri olarak tanımlanabilecek türev ürünlerdeki risklerin yüksekliğinden kaynaklandığını ve çözüm olarak bu risk iştahını kontrol altına alacak yeni kanun, tüzük ve talimatların açıklandığını düşünürssek, öyküdeki kumar sektörü iyi bir gönderme oluyor kuşkusuz. Film, kumar mafyasına ait bir yeri idare eden ve daha önce orasının soyulmasını organize ederek iyi para kazanan bir adamın (Markie rolünde Ray Liotta var) bu iş yerini soymayı planlayan üç kişiyi göstererek başlıyor: Johnny (Vincent Curatola), Frankie (Scoot McNairy) ve Russell (Ben Mendelsohn). Planları akıllıcadır; aynı yer ikinci kez soyulunca, doğal olarak olağan şüpheli yine Markie olacak, ilk soygunun faili olan adam mafya tarafından cezalandırılacak ve üç adam asla yakalanmayacaktır. Ne var ki düşünemedikleri önemli bir husus vardır: Bu ikinci soygun yarattığı endişe nedeni ile kumar sektöründe işlerin durma noktasına gelmesine neden olacak ve bu da mafyayı çok kızdıracaktır elbette. Bu öfke, devreye Cogan adında bir tetikçinin (Brad Pitt) ve onun, işin “kibarca halledilemeyecek” kısmını devrettiği bir diğerinin (Mickey rolünde James Gandolfini oynuyor) sokulmasını sağlayacak ve işler planlananın dışında gelişecektir.

Açılış sahnesinden başlayarak, 2008 başkanlık seçim yarışının iki adayı olan Barack Obama ve John McCain’in görüntüleri ve konuşmaları başta olmak üzere, özellikle ekonomik kriz odaklı haberler hikâyenin bir parçası olmuş. Bu kriz ile, soygunların yasa dışı kumar sektöründe neden olduğu kriz arasında bir örtüştürme kurmuş Andrew Dominik ve o tarihteki ekonomik krizin finans sektöründe oynanan “kumar”ın sonucu olduğunu ima etmiş. Ne var ki bu doğru saptama şu soruyu sormamızı da engelleyemiyor ki filme zarar veren de bu: “Tüm bu ekonomik kriz olgusu tamamen çıkarılsa öyküden ne değişirdi?. Bu sorunun cevabı, “Pek fazla bir şey değişmez” olmalı muhtemelen ve bu da filmin lehine bir durum değil elbette. “Bu adam bir cemiyette yaşadığımızı söylüyor. Güldürme beni! Ben Amerika’da yaşıyorum. Amerika’da herkes tek başınadır. Amerika bir ülke değil, bir işletmedir” gibi güçlü ve doğru bir saptama da gerekli bağlantıyı yeterince kuramıyor. Cevabın bu yönde olmasını sağlayan nedenlerden biri de, Dominik’in şiddet ve sertliği sergilerken elini hiç sakınmaması. Tıpkı bir şey bilmediğine artık emin oldukları bir karakteri konuşturmak için gereksiz yere dövmeye devam eden iki karakter gibi, Dominik de şiddeti ve kanlı görüntüleri gereksiz yere ve adeta estetize ederek kullanıyor öykü boyunca.

Filmini Quentin Tarantino yapıtlarından aşina olacağımız türden karakterler ve replikler (uzun, sıradan görünümlü ama aslında karakterler hakkında iyi bir fikir edinmemizi sağlayan, oluşturdukları cümlelerin kendi içinde bir ritme sahip olduğu eğlenceli konuşmalar) ve Michael Mann tarzı mizansenler (bir masanın karşılıklı taraflarında oturup yüzleşen, hesaplaşan ya da bir planı inşa eden iki karakter) ile ören Andrew Dominik, gereksiz sertlikler bir yana bırakılırsa, biçimsel açıdan hayli üst bir düzey yakalamış. Uyuşturucu etkisindeki bir karakter ile onu konuşturmaya çalışan arkadaşı arasında geçen sahne, çoğu şarkılar ile süslenmiş yavaşlatılmış gösterimler (sinemada defalarca kullanılmış bu yöntemin bir şekilde çekici olmasını sağlamış yönetmen), Cogan’ın Frankie ile adeta kedinin fare ile oynaması gibi oynadığı konuşturma bölümü ve Johnny’nin infaz edildiği sahne gibi pek çok örneği var bu başarının.

Dominik’in filminin çekici yanlarından biri soundtrack seçimi; kapanış jeneriği ile birlikte dinlemeye başladığımız ve öykünün temel meselesine çok iyi uyan Barrett Strong şarkısı “Money (That’s What I Want)” başta olmak üzere Petula Clark, Johnny Cash ve Lou Reed’in de aralarında olduğu sanatçıların seslendirdiği eserleri eğlenceli bir biçimde yerleştirmiş filmine yönetmen. Açılışta “Frankie’nin epik ve cool görünümü” gibi biçimsellik uğruna biçimsellik tercihinin zaman zaman kendisini gösterdiği bu “ağzı bozuk” filmin oyunculuk performanslarında ise iki isim öne çıkıyor: Büyük oynayan küçük hırsız karakterine ilginç bir çekicilik katan ve bunu sade bir oyunculuk ile başaran Scoot McNairy ve yer aldığı tüm sahnelere damgasını basan sıkı bir performans sergileyen James Gandolfini. Özetle söylemek gerekirse; aksiyondan, “estetik şiddetten” ve iyi anlatılmış bir suç öyküsünden hoşlananların özellikle ilgisini çekecek bir sinema yapıtı bu.

(“Kibarca Öldürmek”)

(Visited 18 times, 5 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir