“Sen balerinin sadece kendisi için dans etmesini isteyen bir emprezaryo gibisin. O bir dâhi ve herkesin faydalanması gerekiyor onun dehasından.”
Kurallara bağlı ve dürüst bir polislikten tutulduğu bir fahişenin muhabbet tellallığına geçen bir adamın kadını kimse ile paylaşmama çabası ile başlayan olayların hikâyesi.
Bir sahne müzikalinden Billy Wilder ve I.A.L. Diamond ikilisi tarafından senaryolaştırılan ve Wilder’ın yönettiği keyifli bir film. Oyun sinemaya aktarılırken müzikal öğeler çıkarılmış ve pek çok filmde iş birliği yapan Wilder-Diamond ortaklığında bir parça uzun ama başarılı bir komediye dönüşmüş. “Tatlı İrma’nın” hikâyesi ahlâki bir noktadan yaklaşılmaması gereken filmlerden. Sevgilisini satan bir adamın hikâyesi özellikle de ahlâkçıların bir komedi kalıbı içinde bile pek de hoşgörü ile yaklaşacağı bir konu olmasa gerek.
Jack Lemmon ve Shirley MacLaine ikilisinin eğlendiği ve eğlendirdiği bir film bu. MacLaine her müşterisine farklı bir hikâye anlatarak onlardan aldığı parayı artıran “cool” görünümlü ve işinin ustası fahişe rolünde çok enerjik bir performans veriyor. Lemmon ise naif bir insandan bir “kaplana” dönüşürken oldukça keyif veren sahnelere imza atıyor. Polis minibüsünün arkasında onlarca hayat kadını ile yolculuk etmek zorunda kaldığı ve ilk çözülme emarelerini gösterdiği sahnede çok başarılı örneğin. Kalabalık bir kadrosu olan filmde Lou Jacobi de hem filmin unutulmaz cümlelerinden bazılarına aracılık ediyor hem de “ama o başka bir hikâye” ifadesi ile sona eren geçmişinden hikâyeler ile seyirciyi eğlendiriyor. Filmin en kuvvetli olduğu yanlarından biri de kimileri oyunun orijinalinde yer alan kimileri ise I.A.L. Diamond’ın kaleminden çıkan espriler. Bu espriler belki tüm film boyunca her zaman en üst düzeyde değil ama filmin hayli uzun olan süresinin farkedilmemesini sağlayanlar da onlar oluyor. Örneğin “Üzgünüm, yüzleri hiç hatırlayamam” cümlesi bir fahişenin ağzından çıktığında elbette çok komik bir ana kaynaklık ediyor. Paris’in Casanova sokağında icra edilen mesleğin ekonominin çarklarını nasıl döndürdüğünü anlatan ve “bebek arabası satıcısının fahişe kıza, onun kabadayısına, kabadayının rüşvet olarak polise ve polisin de bebeği için aynı parayı satıcıya ödemesi” zinciri ile özetlenebilecek bakış bir kapitalizm hayranının itiraz edemeyeceği bir yaklaşım ve film bu sokağın halk ile nasıl iç içe geçmiş bir halde ve normalleşmiş bir halde var olduğunu göstererek muhafazakar bakışlara da karşı duruyor. Elbette Amerikan sinemasının konusu ve kahramanları böyle olan bir film için lokasyonu Paris olan bir Fransız oyununu tercih etmeleri anlaşılır bir durum. Ne de olsa Fransa ve Fransızlar her zaman ahlâk dışı kavramların aracısı olmuştur Amerikalılar için.
Kendisini kendisi ile aldatan ve bu durumdan bir kıskançlık krizi çıkaran adam rolünde Lemmon bir İngiliz taklidi yaparken daha önce gördüğü İngiliz filmlerinin konularından, mekanlarından ve kahramanlarından hikâyeler uydurarak epey eğlendiriyor bizi. Filmin çoğunlukla onun etrafında dönen ve ona dayalı esprileri belki her zaman birinci kalite değil ve filmin süresi kurguda rahatça epey bir kısaltılabilirmiş dedirtecek kadar uzun olsa da hayli komik, eğlendirici bir film. Son on beş yirmi dakikası sıradan seyirciyi mutlu etmek için eklenmiş gibi görünüyor örneğin. Yine de başarılı bir set tasarımı ile oluşturulan Casanova sokağının başarılı görüntüleri ile empresyonist resimleri de çağrıştıran film Wilder-Diamond ikilisinin başarılı iş birliklerinden biri.
(“Sokak Kızı İrma”)