“Günün birinde arabanın arkasındaki o tankta daha fazla içki bırakacak ve iki yıl hapis yatmama neden olacaksın”
Ailesinin ürettiği kaçak içkinin taşıyıcılığını üstlenen bir adamın bölgesini ele geçirmeye çalışan bir çetenin baskısı ve polisin takibi altında yaşadıklarının hikâyesi.
Amerikalı oyuncu Robert Mitchum’un baş rolünü üstlendiği, yapımcılarından biri olduğu, senaryoya kaynaklı eden hikâyeyi yazdığı, şarkılarını bestelediği ve söylediği ve oğlu James Mitchum’un da kardeşi rolünde oynadığı bir film bu ve Arhur Ripley’in de onun isteği üzerine filmi yönettiğini düşününce ortaya çıkan çalışmanın asıl yaratıcısının Mitchum olduğunu söylemek mümkün. Sinemanın “uykulu gözleri” ile tanınan oyuncusu başarılı oyunculuğu ile filmi sürükleyen isim oluyor ve bir dönem kült olan filmin en çekici öğelerinden biri olmayı başarıyor.
50’li yıllarda çekilmiş bir Amerikan filminin yasadışı bir iş yapan bir adamı kahraman değilse bile “iyi adam” olarak göstermesi pek sıradan bir durum değil. Film bu farklılığını dengelemek için olsa gerek girişte kaçak içkinin neden olduğu vergi kaybından (kapitalizme iman etmiş bir toplum için can alıcı bir nokta) söz ederek açılışı yapıyor ve bu yasa dışı işi yapanların peşindeki polislere ve özellikle Maliye’nin memurlarına hayli sempatik bir tavırla bakıyor film boyunca. Öyle ki Hazine memurunun yakışıklılığını bile vurgulamaktan kaçınmıyor. Kaçak içki çetesini hayli kaba çizgilerle kötü olarak resmederken, küçük esnaf diyebileceğimiz aile işletmecilerine gösterdiği sıcak yaklaşımla yine de film dönemin Hollywood’undan farklı bir yerde duruyor sonuç olarak.
Bizde özellikle Cüney Arkın’ın oynadığı ve sanatçının yasadışı işlere bulaşan iyi yürekli ve sevdikleri için hayli fedakâr olabilen karakterleri canlandırdığı filmler vardır. Bu filmi seyrettikten sonra tüm o yerli senaryoların kökenlerinin işte “Thunder Road” gibi filmlerde olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Hikâyesini kolaylıkla yerlileştirebileceğiniz ve Mitchum’um yerine de Arkın’ı koyabileceğiniz bir film karşımızdaki. Aralarındaki 34 yaş farka rağmen Robert Mitchum’un kardeşi rolünde oğlu James Mitchum’un oyantılması tipik Hollywood garipliklerinden biri olarak bir kenara bırakılırsa James’in de rolünün altından başarı ile kalktığını söylemek mümkün. Babasına fiziksel olan benzerliğinin toplamda bakıldığında kariyerine zarar verdiği söylenebilecek olan genç oyuncu rolünü aksatmadan götürmeyi başarıyor. İki Mitchum dışındaki oyuncuların ise genelde vasat sularda kaldığını belirtmekte yarar var. Örneğin kahramanımızın sevgilisi rolündeki Keely Smith ikili sahnelerde karşısındaki oyuncu konuştuğu zaman nerede ise hiç gözünü kırpmadan ve yüzünde sabit bir ifade ile onun konuşmasını dinliyor sadece.
Filmin Amerika’da kült olmasının temel nedeni sanırım fazlası ile Amerikalı olması. IMDB başta olmak üzere sinema ile ilgili sayfalara ve forumlara bakıldığında hemen tüm Amerikalı seyircinin filmde kullanılan Amerikan arabalarından, filmin geçtiği güney eyaletlerinden ve özellikle yaşlı kuşağın filmi ilk kez gördüğü arabalı sinemalardan aşırı bir nostalji ve hayranlık ile bahsettiğini görmek mümkün. Dönemin şartları dikkate alındığında hayli iyi çekilmiş (ama elbette Mitchum’un araba kullandığı tüm sahnelerde direksiyonu duran bir arabanın içinde ve arkada akan bir görüntünün önünde salladığı çok net olsa da) arabalı takip sahneleri, Mitchum’un sağlam oyunu ve o yıllar için hiç de sıradan olmayan bir şekilde yasalardan bağımsızlığa gösterdiği sıcak tavır da dikkate alınırsa özellikle nostalji peşindekileri memnun edebilecek bir film ama yeterince iyi çizilmemiş karakterleri ve normların dışında kalmamaya özen gösteren finali ile bir klasik değil şüphesiz.
(“Tehlikeli Yol”)