Karen Llora En Un Bus – Gabriel Rojas Vera (2011)

“Boşanınca, yalnız başına nasıl geçineceksin? Herhangi bir meziyetin yok ki!”

Kendisini mutsuz eden on yıllık evliliğinin ardından kocasını terk ederek kendi başına yeni bir hayat kurmaya çalışan bir kadının hikâyesi.

Kolombiyalı Gabriel Rojas Vera’nın senaryosunu da yazdığı ve yönettiği ilk filmi. Gerek ortak yapımlarda gerekse ülkenin kendi sinemasında sert Kolombiya resimleri (uyuşturucu, mafya vs.) görmeye alışık sinema seyircisine hayli farklı gelecek bir dram karşımızdaki. Bir kadının kendi başına birey olabilme mücadelesini tiyatro ve romanın iki klasiğine göndermelerde bulunarak anlatan film hikâyesi yeterince güçlü olmasa da baş oyuncusu ve ilk ve şimdilik son filmindeki Angela Carrizosa’nın performansı ile öne çıkan, finali ile de ele aldığı konunun –kadının bağımsızlığı- ezeli ve ebedi bir boyutu olduğunu vurgulayan kayda değer bir çalışma.

Norveçli yazar Henrik Johan Ibsen’in en çok bilinen oyunudur ilk kez 1879’da sahnelenen “Bir Bebek Evi”. Dönemine göre hayli “radikal” bir söylemi olan oyunun sonunda, baş kadın karakter olan Nora mutsuz evliliğinin üzerine kapıyı çarparak evi terk eder ve geri dönmez bir daha. Gabriel Rojas Vera’nın senaryosu sanki Nora’nın evden ayrıldıktan sonra yaşadıklarını anlatmaya soyunuyor ve finali ile de bir yandan umut verirken, bazı şeylerin değişmesinin ne kadar uzun vakit alacağının da altını çiziyor. Hikâye kahramanına Ibsen’in oyununu okuturken, annesinin evinde gözüne çarpan Tolstoy’un “Anna Karenina” adlı romanı üzerinden bir başka ünlü mutsuz kadına da göndermede bulunuyor. Tüm bu göndermeler ve kendi hikâyesi üzerinden film ana derdini kadının bağımsızlığı ve gücü elde etmesi (ya da elde etmesinin mümkün olup olmadığı) olarak belirlemiş görünüyor. Kadının annesi kader temalı bir konuşma ile boyun eğmeyi önerirken kadına, kiracı olarak yerleştiği apartmandaki kadın komşusu gücü erkekleri kullanarak elde etmeye çalışıyor. Kahramanımızın seçtiği yol ise bunların dışında üçüncü bir yol oluyor; bir birey olarak kendi çabaları ile sosyal ve ekonomik bir güce kavuşmak ve birilerine sığınarak veya onları sömürerek değil onlarla eşit bir düzlemde var olarak ayakta kalmaya çalışıyor.

Gabriel Rojas Vera’nın senaryosu hikâyesini –özellikle benzer dramları seyretmiş olanlar için- pek bir yenilik katmadan anlatıyor maalesef. Kimi zaman sarkan veya gereksiz olduğu düşünülebilecek sahnelere yer veriyor filmde ve bu da filmin “akıcılığını” bir parça azaltıyor doğal olarak. Bu zayıf anları kurtaran ise hemen tüm diğer oyuncular gibi ilk filminde oynayan Angela Carrizosa oluyor. Başlangıçta bir otobüste yalnız başına ağlayan kadın olarak başladığı hikâyesini finalde bir başka yalnız ve ağlayan kadına devrediyor ve bu iki sahne arasında da karakterini inanılır kılmayı başardığı gibi senaryonun aksadığı yerlerde de filmi ayağa kaldıran isim oluyor. Senaryo kahramanımızın son anda yeni bir yanlışa düşmekten kurtulmasını daha etkileyici biçimde anlatabilse veya bu kadar aceleye getirmese çok daha iyi olurmuş diye düşündürüyor ama yine de “Arjantin’deki gelirim ikimize yeter” cümlesinin ardından gelen “ceketimi versene” cümlesi özellikle kadınlara çok tanıdık gelecek olması ile önem taşıyor ve bu karar anını etkileyici kılıyor.

Baş oyuncumuza eşlik eden ve erkekleri kullanarak hayatta bir yer edinmeye çalışan karakteri canlandıran Angelica Sanchez’in başarılı oyunculuğunun da dikkat çektiği film öncelikle kadınların ve kadınların yaşadığı zorlukların farkında olan erkeklerin ilgisini çekebilecek bir çalışma. Sineması yeterince farklı bir dile veya hikâyesi çarpıcı bir orijinalliğe sahip değil belki ama seyircisini bir şekilde peşinden sürükleyebilen, baş karakterinin akıbetini merak ettiren ve bazı acıların nasıl da coğrafyadan bağımsız olabildiğini göstermesi ile ilgiye değer bir çalışma.

(“Karen Cries on a Bus” – “Karen Otobüste Ağlıyor”)

(Visited 95 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir