Tezer Özlü’nün 1964 ile 1982 arasında yazdığı öykülerinden oluşan iki kitap. Yazarın “yaşamöyküsel” olarak nitelendirilen öyküleri klasik edebi biçimlerin çok dışına çıkılarak yazılan eserler; örneğin “Dönüş” ve “Eski Bahçe” başlıklarını taşıyan öyküler nerede ise tek tek cümlelerden oluşan, kesik kesik bir anlatıma sahip ve nerede ise her cümlesi bir anı dondurup karşımıza getiren bir fotoğraf gibi. Benzer biçimde “Gabuzzi” başlıklı öykü de bu tek tek cümlelerin bir “şiir” gibi mısralar halinde ve hatta bazen kelimeleri harf harf parçalayarak yazılmış. Özellikle “Eski Bahçe” adlı ilk kitapta bu radikal biçim denemeleri çok daha fazla ve klasik öykü biçimine, olay akışına alışkın olanları şaşırtacak bir yapı içeriyorlar. Bu farklı üslup öykülerin sadece bir üslupçuluğun peşine düşülerek yazılmış eserler olduğunu düşündürtmemeli ama. Kendisinden bazen birinci bazen üçüncü şahıs olarak söz eden yazar, bu farklı üslupları öykünün içeriğini zenginleştiren bir araç olarak kullanıyor. Bir başka ilginç yan da “1980 Yazı Güneşi A./” öyküsündeki anların ve temanın “1980 Yazı Güneşi B./” öyküsünde daha uzun bir versiyon ile tekrarlanmış olması.
Özlü’nün kendisinden yola çıkan öykülerini okuyanın Özlü’den uzaklaşarak “bireysel” değil daha “evrensel” bir şeylere tanık olduğu duygusuna kapılmasını sağlayabilmek bu öykülerin önemli bir başarısı. Düşsel, karamsar, soğuk ve depresif havası ile bu öyküler okuyucuya bir karaktere hem içten hem dıştan bakmanızı sağlayabilecek bir samimi –bu kelimenin yazarın “soğukluğu” düşünüldüğünde yanlış olduğunu ve daha doğru bir seçimin açık/tarafsız kelimeleri olacağını söylemek mümkün aslında- içeriğe sahip olmaları ile dikkat çekiyorlar.
“Navona Alanı” ‘ndaki başkasının yaşlılığından kendi yaşlılığına geçiş, “Motorcu İbrahim’in Bahçeli Evleri” ‘ndeki çarpıcı yaşlılık, muhtaç olma durumu ve akıl yitimi betimlemesi veya “Palmas” ‘ın 12 Eylül’ün kâbusu altındaki bir İstanbul’da AKM’de verilen bir konseri anlatan absürt havası gibi hayli çarpıcı satırları var bu öykülerin. “1980 Yazı Güneşi A./” ve “1980 Yazı Güneşi B./” öykülerindeki havanın ülkenin bugünlerde içinde bulunduğu havayı nerede ise birebir yansıtması ise Türkiye’nin makûs talihinin bir başka örneği maalesef.
“Rotterdam’da” adlı öykünün bir yerinde “… zaman dışı sessizliğimde yeterince içten değil miydim?” diyor Özlü. Bize düşen keşke daha çok yazacağı bir hayat seçimi olsaymış demek ve eserleri aracılığı ile sessizliğine ara verdiği anlar için kendisine minnettar olmak. Ve bu öykülerindeki her bir satıra karşılık gelebilecek o fotoğrafik anı hayal etmek.