Yeniçeriler – Godfrey Goodwin

1957-1968 yılları arasında Robert Kolej’de sanat ve mimarlık tarihi dersleri vermiş olan İngiliz Godfrey Goodwin “The History of Ottoman Architecture – Osmanlı Mimarlığı Tarihi” adlı ilk kitabını yazarken aldığı notların büyük bir kısmının Yeniçeriler ile ilgili olduğunu farketmesi ile başlamış kitabı düşünmeye. Sonuçta bu kitapta da zaman zaman adı geçen Mimar Sinan da Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme yöntemi ile Osmanlı ordusuna yeniçeri olarak girmiş ünlü bir isim ve baş mimar olmadan önce de Yeniçeri Ocağı’nda üst rütbelere kadar yükselmiş. Goodwin kitabında her ne kadar Yeniçeri ocaklarının kuruluş, yükselme ve yozlaşma ile birlikte çökme dönemlerini kronolojik olarak anlatsa da bir yandan da Osmanlı tarihini anlatıyor ve bu imparatorluğun tüm tarihinin aslında sadece askeri açıdan bile ele alınabileceğini gösteriyor bize dolaylı olarak. Bunu söylerken Osmanlı’nın sadece askeri öğelerin baskın olduğu bir devlet olduğu değil demek istediğim; ordunun ve askerliğin uygarlığın diğer tüm unsurları ile hayli iç içe geçtiğini ve Mimar Sinan örneğinin yanısıra devşirme yönteminin sık sık sadece ordu için değil Enderun için de kullanıldığı gerçeğini kastederek söylüyorum bunu.

Goodwin her ne kadar bir Batılı olsa da övgüsünde de yergisinde de kendini pek sakınmış görünmüyor ama genel olarak Osmanlı’nın özellikle parlak dönemlerine ve Osmanlı milletine ve Türkiye’ye bir sevgi duyduğunu anlıyorsunuz okuduklarından. Devşirme yöntemi ile içine doğdukları toplumlardan/hayatlardan alınarak yetiştirilen ve Osmanlı hanedanına mutlak bağlılıklarını sağlamak için Osmanlı toplumunun diğer kesimlerine yabancı kalacak şekilde eğitilen çocukların tam da bu nedenle Osmanlı’nın hem en parlak hem de en zayıf zamanlarının yaratıcılarından biri olduğunu anlatıyor temel olarak kitap. Başlangıçta sadece Hristiyan ailelerden devşirilen çocuklarla oluşturulan Yeniçeri ocaklarına 17. yüzyılda zorunluluklar nedeni ile yeniçeri çocuklarının (Yeniçerilik bir asalet sistemi olmadığı ve aile içinde bir devamlılık göstermesi istenmediği için babası yeniçeri olanlar ocağa alınmazmış genel kural olarak) ve müslüman doğanların da ocağa alınması yozlaşmanın hem sonucu hem de nedenlerinden biri olmuş gibi görünüyor kitabın bıraktığı izlenime göre. Bunun yanında ticarete bulaşmaya başlamaları, paraya ve içkiye düşkünlükleri nedeni ile bugünkü karşılığı ile mafyavari yapılanmalara girişmeleri ve iktidarlarını kaybetmemek için her türlü reform ve yeniliğe direnmeleri hem onların hem de bir yandan Osmanlı’nın sonu olmuş denebilir kitabın özeti olarak.

Goodwin akademik olmayan bir dille özellikle konu ile ilgili bilgisi yüzeysel olanlar için hayli çekici bir kitap yazmış. Kaba bir ayrımla duraklama ve gerileme olarak adlandırılan dönemlerde yeniçeri ocaklarının dönüşümü (en basit kelime ile çeteleşme denebilir bu dönüşüme) Türkiye’nin bugünkü tarihi üzerine asker-halk veya asker-iktidar ilişkileri, dinin iktidar kurumları içindeki yeri ve iktidar kavgaları üzerine epey çağrışım yaratıyor kitapta. Goodwin’in eseri bir yandan da sadece Osmanlı’nın değil tüm dünya tarihinin sadece katliamlar, soykırımlar, savaşlar ve iktidar mücadeleleri üzerinden de anlatılabileceğini ve mücadelenin biçimleri değişmiş görünüyor olmakla birlikte bunun bugün için de geçerli olduğunu gösteriyor. İngiliz Elçisi Long Strangford’un 1823 yılında yazdığı bir mektupta İstanbul için yazdıkları bir zamanların “muhteşem” imparatorluğunun ne hale düştüğünü çok iyi özetlerken, kitap da kendi hacmi içinde ve derli toplu bir anlatımla Batı’nın bir zamanlar hayran olduğu yeniçerileri, güçlerini nereden aldıklarını ve sonra bu güçleri nasıl kaybettiklerini aktarıyor okuyucusuna. Mohaç Savaşı bölümünde olduğu gibi zaman zaman bir hikâye anlatırmış havasına bürünen ve özellikle Vakayi Hayriye bölümünde tarihi bir macera gibi okunabilecek kitap tarih yazınının tarihi onu oluşturan insanla birlikte ele aldığında çok daha keyifli olduğunu da hatırlatıyor.

“İstanbul’daki yaşamı süsleyen olaylar son iki haftada adamakıllı arttı ve değişik şekillere büründü. Birkaç fırtına, bir deprem, yeniçerilerin boğdurulması, veba vakaları ve muhtelif yangınlar…”

(“The Janissaries”)

(Visited 443 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir