“Bu lanet iş için fazla yaşlandım”
Bir modern zamanlar “kelle avcısı” olan Ralph Thorson’un hikâyesi.
ABD’li oyuncu Steve McQueen’in son filmi. Elli yaşında hayatını kaybeden yıldızın hastalığının gittikçe ciddileştiği sıralarda rol aldığı film gerçek bir karakter olan Ralph Thorson’u anlatıyor ve Christopher Keene’in romanından Ted Leighton ve Peter Hyams tarafından yazılan senaryoyu beyazperdeye Buzz Kulik taşımış. Ortaya çıkan sonuç ise ne yeterince heyecan uyandırabilen bir hikâye ne de bir “son film” olarak McQueen için doğru bir seçim. Gerçek Ralph Thorson’un da “teknik danışman” olarak görev aldığı ve hatta bir sahnede figüran olarak göründüğü filmin temel sıkıntısı kahramanının hayatından öylesine seçilmiş görünen bir bölümü anlatır gibi görünmesi ve onun peşine düşen bir suçlu ile ulaşmaya çalıştığı gerilimi bu yan hikâyenin asıl hikâyeye yedirilememiş olması nedeni ile bir türlü üretememesi. Hastalığına ve yaşına rağmen fiziksel efor gerektiren pek çok sahnede dublör kullanmayan Steve McQueen’in varlığının hemen tek çekicilik kaynağı olduğu film ek olarak, yarattığı nostalji duygusu için de izlenebilir.
Filmin girişinde, Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin 1872 tarihinde verdiği bir karara göre çalıştığı söyleniyor kahramanımızın. “Uygarlığın gelişi” ile birlikte 1900’lerin başında kaldırılan ama adamın “haberinin olmadığı” söylenen bu karara göre, kefalet verenler kefaletin ihlal edilmesi durumunda başka bir eyalette olsa bile ihlali yapanların peşine düşme ve evlerine girme hakkı olan kişiler tutma hakkına sahip oluyorlar. Kahramanımız da bu işi yapıyor ve bu ihlalcileri yakalayıp polise teslim ediyor ve ortalama olarak da kefalet bedelinin yüzde yirmi kadarı komisyon alıyor. Kârlı ama tehlikeli bir iş bu ve avcının peşine düşen de anlaşılan daha önce bu şekilde yakalayıp polise teslim ettiği bir suçlu. Kariyerinin büyük bir kısmında televizyon için çalışan Buzz Kulik zaten sorunlu olan bu senaryoyu genellikle vasat bir sinema dili kullanarak anlatmış ve sonuç da çok parlak olmamış dolayısı ile. Hikâyesini zaman zaman hafif mizah da kullanarak bize aktarmaya çalışan film bir yandan kahramanını tanıtmaya çalışırken bu anlarda yaratamadığı heyecan ve gerilimi de abartılı çizilmiş bir kötü adam üzerinden gidermeye çalışıyor. Ne var ki bunda pek de başarılı olamıyor açıkçası. Gereğinden fazla hafifletilen bir hikâyeden doğal olarak çıkamıyor hedeflenen aksiyon ve macera duygusu.
Gerçek hayatta sıkı bir motor ve araba yarışı meraklısı olan ve yarışlara da katılan McQueen’in önerisi ile hikâyede kahramanın çok kötü bir şoför olarak gösterilmesi oyuncunun bu konudaki becerisi ve merakını bilenler için sıkı bir eğlence kaynağı kesinlikle ama bu bilgiden yoksun olanlar için öylesine bir eğlencelik gibi görünecektir daha çok. Benzer şekilde, mısır tarlasındaki biçerdöver ile takip sahnesi de evet eğlenceli ama bir parça uzun tutulmuş ve mizahı heyecanın aleyhine öne geçiriyor pek de gerekli olmayan bir şekilde. Buna karşılık başta hareket halindeki bir trende geçen sahne olmak üzere aksiyon bölümleri kendi başına keyifli (ama yine hikâyenin geneli içinde eğreti durmak üzere). Çok katlı bir otoparkta geçen ve bir arabanın hayli yüksekten nehire düşmesi ile sonuçlanan (ve bu kez biçerdöverin yerini bir çekicinin aldığı) takip sahnesi ise yıllar sonra bir reklâm filminde aynen tekrarlanacak kadar dikkat çekici olmayı başarıyor. Sonuçta Steve McQueen düşünülerek tasarlanmış ve onun üzerine kurulmuş ama onu yetersiz ve yanlış bir şekilde kullanan bu filmin Michel Legrand tarafından hazırlanan müziği de film için fazla iddialı görünüyor ve yapımcılar da bu müziği sadece Amerika’da gösterilen kopyalarda tutup, Avrupa sinemaları için farklı bir müzik hazırlatmışlar Charles Bernstein’a.
Evet, bir son film olarak doğru bir seçim olmamış bu film; işin ilginç yanı yönetmen Kulik’in de son sinema filmi olmuş bu ve daha sonra kalıcı olarak televizyona dönmüş yönetmen. Vasat bir film olsa da elimizde bir Steve McQueen var sonuçta. Onun hayranları için ve eski yıldızları özleyenler için yine de çekici olabilecek bir film bu ve onların görmesinde yarar var.
(“Son Av”)