Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın hayranı olduğu Fransız edebiyatçı Balzac için yazdığı biyografi kitabı. Nazizmin yükselişine ve Avrupa’ya otoriter yönetimlerin egemen olmaya başlamasına dayanamayarak 1940 yılında Brezilya’ya yerleşen ve iki yıl sonra orada eşi ile birlikte intihar eden Zweig bu kitabını tam olarak bitirememiş olsa da, eseri yayıma hazırlayan Richard Friedenthal, kitabın hemen hemen tamamen bitmiş durumda olduğunu ve sadece son bölümleri kendisinin tamamladığını belirtiyor biyografinin arkasında yer verilen notlarında. Zweig’ın arkadaşı olan yazar Friedenthal’ın gerek Zweig’ın kitabı yazım süreci gerekse kendisinin yaptığı “toparlama” çalışması için bu notlarda verdiği bilgiler ve -ne yazık ki kime ait olduğu belirtilmeyen- yazarın Balzac’a olan ilgisinin nasıl uzun bir döneme yayıldığını anlatan “Stefan Zweig’ın Balzac’a Uzanan Yolu” başlıklı yazının zenginleştirdiği kitabın arkasında Balzac’ın yaşamındaki önemli olayların tarihlerini ve bu tarihlerde yarattığı eserleri sıralayan bir kronoloji de yer alıyor. Eserin orijinalinden aynen çevrilmiş olması nedeni ile sadece 1945 yılına kadar basılan Balzac incelemelerini içeren bir liste de mevcut kitapta.
Zweig’ın kitabının belki de en önemli yanı, Balzac’ı hayran olduğu bir yazar olarak değil, insan olarak ve tüm zayıflıkları, hırsları ve hataları ile tarafsız bir biçimde ele alması ve ona bir edebiyatçıdan yok bir insana yaklaşır gibi yaklaşması. Balzac’ın “ün, kadın, zenginlik ve aristokratik unvan” peşinde geçen hayatını, yarattığı eserlerle iç içe anlatıyor Zweig ve yazarın eserlerindeki karakterleri yaratırken nasıl sık kendi yaşadıklarından, hayatına girenlerden ve kendi karakterinden yola çıktığını gösteriyor. Balzac’ın mektuplarından ve tuttuğu notlardan çok yararlanmış Zweig ve Balzac’ın kimi tercihlerini (takma isimler altında yazdığı ve sayısı tam olarak bugün bile bilinmeyen piyasa işi romanlar, başka yazarların eserlerinden fazlası ile “esinlenen” kitaplar vs.) sert bir şekilde eleştirirken, bu tercihlerin onun sanatçılığına da zarar verdiğini belirtiyor.
Aslında “köylü çocuğu” olan ama hayranı olduğu aristokrasi sınıfına girebilmek için kendisine sahte bir unvan uyduran ve adına “de” ekleyen Honore “De” Balzac’ı aydınlatmak için kitapta da yer alan şu sözlerini kullanmış Zweig: “Ah, biri çıkıp bu çorak yaşamıma sihirli değneğiyle bir dokunsa keşke! Yaşamın güzelliklerinin hiçbirinin tadına varamadım henüz… Bu açlık öldürecek beni, hiçbir şey arzularımı tatmin etmiyor. Ne çıkar? Sadece iki tutkum var: aşk ve şöhret. Şimdiye kadar hiçbiri gerçekleşmedi.”. Balzac’ın olağanüstü kelimesi ile nitelediği hayal gücünü, coşkulu karakterini ve enerjisini, özellikle de başyapıtlarını yazma süreci üzerinden etkileyici bir şekilde anlatmış Zweig ve eserlerinin “realizm ve hayal gücünün kusursuz bir karışımı”nın ürünleri olduğunu belirtmiş. “Lüks içinde yaşayabilmek için kürek mahkumları gibi çalışacak, zarif görünebilmek için kendini gülünç duruma düşürecektir” diye bahsediyor Zweig ondan eleştirirken ve yaşamının (edebî yaşamı da dahil olmak üzere) nasıl kadınlar üzerinden çizildiğini anlatıyor detaylı bir şekilde. Balzac’ın kendisini tüketen aşırı yoğun bir yazma süreci ve kısa enerji boşalmaları ile geçen hayatı boyunca yarattığı eserlerin kişisel yaşamında acı çektikçe realizme daha da yakınlaştığını söyleyen Zweig’ın kitabı, özellikle Balzac’ın eserlerinden en azından birkaçını okumuş olanlara çok daha fazla keyif verecektir kuşkusuz ve Zweig’ın diğer biyografileri (Dickens, Nietzsche, Dostoyevski vs.) için de bir okuma arzusu yaratacaktır. Kitaba genel olarak hâkim olan ve önemli bir kısmı Balzac’ın yanlış tercihlerinden ve zayıflıklarından kaynaklanan, kitabı bitirdiğinizde üzerinize çökebilecek hüzün duygusu ise onun hayal ettiği yeni eserleri ve karakterleri yaratamadan, erken bir yaşta öldüğünü fark edince daha da artacaktır muhtemelen.
(“Balzac: Eine Biographie”)