Gianni Guadalupi ve Antony Shugaar’ın birlikte yazdıkları ve “sıfır enlem”de geçen gerçek hikâyelerin derlendiği bir kitap. Kuzey ile Güney yarımkürelerini ayıran hayalî Ekvator çizgisi ve yakın çevresinde yaşanan olayları ele alan kitap 2001 tarihini taşıyor ve bizde TÜBİTAK tarafından “Popüler Bilim Kitapları” dizisi kapsamında yayımlanmış 2003’te. Kitapta anlatılan hikâyelerin en eskisi 1540 tarihini taşırken en yenisi 1894 yılında yaşanmış. Oldukça çekici bir şekilde tasarlanmış kapakta kitaptaki hikâyelerden birinin kahramanı olan Portekizli kâşif Macellan’ın Victoria adlı gemisinin illüstrasyonu ve altında da Macellan’ın dünyanın etrafını dolaşan ilk kişi olarak anılmasını sağlayan keşif gezisinin kitabını yazan Maximilianus Transylvanus’un Salzburg Kardinali’ne yazdığı Latince mektuptaki şu ifade yer alıyor: “ Senin rehberliğinde dünyanın etrafını ilk dolaşan ben oldum yelkenlerimle, kumandan Macellan ve yeni boğazı keşfettik. Bunun için hak ettim Victoria adını; yelkenlerim kanatlarım benim, ödülüm şanım ve mücadele alanım deniz.” Bir coğrafya kitabı olarak da tanımlanabilecek eser, Macellan’ınkinin yanısıra her biri birbirinden ilginç ve heyecan dolu maceraların hikâyelerini -efsane boyutunu da ihmal etmeden- oldukça rahat okunabilir bir dil ile anlatıyor. Giriş yazılarında dünya tarihinin “hemen her zaman, kırk beş derece kuzey enlemi etrafında konumlanan bir bakış açısıyla” yazıldığını belirten yazarlar Ekvator ve çevresine yapılan haksızlığı düzeltmeye girişiyor bir bakıma.
“Eski Çağlar”, “Güney Amerika”, “Afrika” ve “Asya/Okyanusya” adı verilen bölümlere ayrılmış olan kitapta her bir bölüm için bir giriş yazısı da yer alıyor. Kitapta yer alan ve sayıları kısıtlı olan illüstrasyonlar ve resimler eseri ciddi olarak zenginleştirirken önemli bir eksikliğini de hatırlatıyor okuyucuya: Bir coğrafya ve keşifler kitabı olarak eserin haritalarla zenginleştirilmesi gerekirdi kesinlikle. Okuduğunuz heyecan dolu hikâyelerin ve keşif gezilerinin daha iyi takip edilebilmesi için, özellikle de popüler bir anlayışla yazılmış kitabın haritalarla donatılmış olması gerekirdi. Okuyucunun tüm o maceraları kendisinin de yaşayabilmesi, rotaları takip edebilmesi ve mekanların coğrafî konumlarını görsel olarak da hissedebilmesi için kesinlikle gerekliymiş haritalar.
Bilimsel olmaktan çok eğlenceli bir kitap bu ve hikâyeleri okurken sık sık “beyazların vahşi bölgelere uygarlığı taşımak için yaptığı” gezileri anlatan çizgi romanların ve popüler filmlerin tadını alıyorsunuz. Avrupalıların bazen efsanevî altın ülke El Dorado’yu bulmak veya Nil’in kaynağını keşfetmek gibi amaçlarla düzenledikleri ama hemen her zaman kolonileştirme ve sömürme hedeflerini de içeren gezilerinin hikâyelerini keyifli bir dil ile anlatıyor kitap ve zaman zaman masallara ve efsanelere de başvuruyor anlattığı hikâyenin etrafında kurulmuş. Baharat, altın, doğal kaynaklar veya bilimsel merak gibi farklı motivasyon kaynaklarının bazen tek başına bazen birlikte tetiklediği gezilerin hemen tümü trajik öğeler içeren ve bir solukta okunan hikâyeleri ile anlatılıyorlar kitapta. Çok derine inmese de, anlatılan hikâyenin arkasındaki sosyal veya politik koşulların özetine de yer veren kitap tam da bir popüler eserden beklenmesi gerektiği gibi bilimsel bir inceleme düzeyinde olmaktan çok, okuyucuda bu incelemelerin peşine düşecek merakın uyanmasını sağlıyor ki kitabın hedefini tutturduğu anlamına geliyor bu. Örneğin birden fazla hikâyede karşımıza gelen hayalî El Dorado ülkesi ile anlatılanlar o derece heyecanlı maceralar ki bu efsane ile ilgili daha fazla araştırma yapmaya ihtiyaç duyuyorsunuz.
Galapagos’ın “Çıplak Barones”i, “Kongolu Jeanne D’Arc” veya “Riobambalı Penelope” gibi karakterlerin iyi birer örneğini teşkil ettiği şekilde hikâyelerin kahramanlarının tümü sinemada hayat bulmayı hak edecek cazibeye sahipler ve her bir hikâye yaşandıkları yerlerin “egzotizm”i ile birlikte bu karakterlerin hayatlarını görsel olarak daha da çekici kılabilir sinemada. Zaten hikâyelerin ve kahramanlarının bir kısmı sinemada hayat bulmuşlar da: Örneğin kitapta “İsyancı Conquistador” adlı bölümde anlatılan Aguirre, Werner Herzog’un 1972 tarihli “Aguirre, der Zorn Gottes – Aguirre, Tanrının Gazabı” filmi ile karşımıza çıkarken, Joseph Conrad’ın romanından adını alan “Karanlıkların Kalbi” bölümünde Francis Ford Coppola’nın bu romandan yola çıkan 1979 yapımı “Apocalypse Now – Kıyamet” filmindeki Albay Kurtz karakterinin yaşadığı yerlerde yaşananlar anlatılıyor.
Bu keşifler ve geziler kitabı coğrafya ve tarih meraklıları kadar, beyazların dünyanın dört bir yanında yaptıklarını hatırlamamızı da sağlıyor her ne kadar yazılma amacı bu olmasa da. Ancak beyazlar tarafından “keşfedilince” var olabilenlerin de hikâyesi bir yandan bu anlatılanlar her ne kadar ana karakterler çoğunlukla beyazlar olsa da. Okuması keyifli ve ilginç bir şekilde nostalji duygusu da yaratan bir eser bu.
(“Tales of the Equator – Latitude Zero”)