2010 Festival Notları 1

Ölümsüz Kadın (L’Immortelle) – Alain Robbe Grillet : Romancı film çekerse. Bir romanı okurken kafada oluşan görselin kare kare sinemaya aktarılmış hali. “Durağan” ama bir o kadar “gizemli”. İstanbul’un harika kullanımı, o yılların İstanbul karakterlerinin çok az Türk filminde görebildiğimiz başarılı betimlemesi. Adres tarif edildiği kısacık bölüm bile filmin “dışarıdan” değil “içeriden” bir bakış ile çekildiğinin göstergesi. Filmin sakinliği ile zaman zaman “garip” bir çelişki yaratan Türk şarkıları. Sinematek olmayan bir ülkede, festivalde “eskilere” daha çok yer verilmeli.

 

Islık Çalmak İstersem, Çalarım (Eu Cand Vreau Sa Fluier, Fluier) – Florin Şerban : Yükselen Romanya sineması. Komünizm sonrası Romanya’da hesaplaşma, parçalanma, tutunma hikâyelerine devam. Sevmek, sahiplenmek, terk etmek ve “bir kahve paylaşımına” kadar inen mutluluk ve sevgi arayışı. Sonda teslim olan sadece Silviu değil hepimiz. Başarılı bir oyuncu performansı. Gerçekçi sinemaya yeni bir katkı.

(“If I Want to Whistle, I Whistle”)

 

Etek Günü (La Journee De La Jupe) – Jean Paul Lilienfeld : Adjani’yi özlemişim. Tam bir çuvallama hikâyesi; çöken bir eğitim sistemi, öğretmeye ve öğrenmeye niyeti olmayan öğretmen ve öğrenciler, göçmenlerin “asla kaynaşamayacak olması”, yüzeydeki refahın örtemediği/örtemeyeceği kaynayan huzursuzluk. Belki de felaket, felakakete giden yolun kendisi. Fransız sinemasına sinmiş Amerikan Bağımsızlarının tarzı; filmin hem çekici yanı hem de zaman zaman yoldan çıkma nedeni. Bir parça daha fazla Fransız, bir parça daha az Amerikan olsa. Gençlik kurtuluşun mu yoksa felaketin mi kaynağı olacak?

 

(“Skirt Day”)

Şeref Madalyası (Medalia De Onoare) – Calin Peter Netzer : Yine Romanya. Yaşlılık, boşluk, kendini konumlandırma, iletişimsizlik, yitirilen sıcaklık. Farklı kültürler kaynaşabilir mi, sevgi ve önemsenme arzumuz sevdiklerimize ne kadar yansır, bir “şeye” sahip olmak o “şeye” değer vermekle doğru orantılı değil midir? Sevdiklerimiz etrafımızdakilerle ne kadar örtüşür? İdeoloji ne olursa olsun her zaman harcanan sıradan insanlar.

(“Medal of Honor”)

Bozkırdaki Çekirdek – Kemal Tahir

bozkirdaki-cekirdekKemal Tahir’den “Köy Enstitüleri” üzerine atlanmaması gereken bir roman. Kemal Tahir’i bugüne kadar hep ihmal etmiş olmamın verdiği mahcubiyet ve utanma duygusunu bir kez daha hissettirdi bana. Daha da önemlisi, köy enstitüleri, değişim kavramı, değişimin “yukarıdan” dikte edilip edilemeyeceği, bir ülkü peşinde koşmanın gerçekçiliği, sıfır noktasında daha doğrusu sıfır noktasının da altında bir ülke/toplum ile ne yapılabileceği, bir ülke/toplum yaratmanın “imkansızlığı”, günümüze kadar uzayan ve sanırım hiç bitmeyecek bir çekişmenin hikâyesi üzerine uzun düşünmelere zorlayan bir çalışma. Umut kırıcı…