Berlin Mektupları – Haldun Taner

berlin mektuplariKendisi için “Almanya’yı en az Türkiye kadar tanır” denen Haldun Taner’in Milliyet gazetesi için yazdığı köşe yazıları ve bir yazı dizisinden derlenen bir kitap. İlk bölümde yazarın Almanya’nın tarihinden, toplumsal yaşamından ve kültüründen söz eden yazıları ve orada çalışan Türk işçilerinin iki arada bir derede kalmışlığı üzerine görüşleri var. Kitabın ikinci bölümünde, Taner’in Avusturya’nın özgür bir ülke oluşunun 25. yılında 1980’de yazdığı ve ülkenin 1918 – 1980 arasında yaşadıklarını hızlı bir özetle toparlayan, “Viyana’nın Atlattığı Vartalar” başlıklı bir inceleme yer alıyor.

En eski tarihlisi 1976 ve en yenisi 1982 olan yazıların yer aldığı birinci bölümde, Taner bir yandan Almanya’yı bir yandan da iki toplum arasındaki sıkışmışlıkları ile o dönemde bugünkünden çok daha fazla gündem olan “Alamancılar”ı ele alıyor ve usta kalemi ile günümüzün köşe yazarlarının çoğunluğunun sığlığından ne kadar uzak yazabilen köşe yazarları olduğunu hatırlatıyor bize bir zamanlar. Yazıların anlık gözlemlere ve duyulanlara dayanmayıp, yazarın köklü Almanya bağlantılarının etkisini yansıtması daha da değerli kılıyor onları kuşkusuz. Kendi cümleleri ile, “Matbaa-yı Âmire müdürü olan büyükbabasının Almanya’dan getirdiği oyuncaklarla oynayan, onun Alman purosu kokan evini hatırlayan, lisede ikinci dil olarak Almanca’yı seçen, ilk üniversite tahsilini Almanya’da yapan, ikinci üniversite tahsilinde tez olarak Alman edebiyatını seçen, kitapları Almancaya çevrilen, aralıklarla Berlin’de yaşayan ve iki ülke arasındaki kimi kültür alışverişlerinde aracılık eden” yazarın konu hakkında söyleyecek çok sözünün olduğu açık ve o da yazılarına yansıtmış bu “uzman”lığını açıkçası. Bunun yanısıra Almanya’nın ve Avusturya’nın yaşadığı kimi tarihî dönemlerde oralarda yaşamak ve yaşananların birinci elden tanığı olmak gibi bir şansı da olmuş Haldun Taner’in ve bu sadece bu iki ülke ile de sınırlı değil bu şans. Fransa’da Halk Cephesi’nin kurulduğu sırada oradaymış ve Leon Blum’un kısa iktidar dönemini yakından izleme şansı olmuş örneğin. Elbette kaderi onu Almanya ile daha çok karşılaştırmış ve Hitler’in iktidarının ilk yıllarında Heidelberg’de bir üniversite öğrencisi olmaktan Almanya’nın Rhen bölgesini işgal ettiği gece orada olmaya veya Naziler’in Avusturya’yı ilhak ettikleri gün ve 1956’da Macar ihtilalinin kanlı bir biçimde bastırılması üzerine Macarlar’ın Avusturya’ya sığınması sırasında Viyana’da olmaya kadar uzanan pek çok tesadüf yazara epey tecrübe ve birikim kazandırmış kuşkusuz. Kısacası doğru yerde doğru zamanda olmuş tesadüfen de olsa Haldun Taner.

Taner’in Almanya ve Türkiye arasında adeta iki taraflı bir kültür elçisi olarak çalıştığını gösteren yazılarında Almanya’daki Türk işçilerinin sorunlarına da sık sık değindiğini ve çözüm önerileri ürettiğini görüyoruz ama ne yazık ki birkaç kuşağa yayılan bu sorunlar için hemen hiçbir şey yapılmadığını da üzülerek hatırlıyoruz. Büyük bir çoğunluğu Almanya ile ilgili olsa da yazıların, bu kapsam dışında kalanları da var içlerinde ve örneğin Mayıs 1982 tarihli “Kılık Kıyafet Üzerine” başlıklı olanında olduğu gibi Türkiye ve Avrupa halklarının giyim alışkanlıklarını karşılaştırırken doğrudan Almanya’ya hiç değinmiyor Taner. Kitabın “Berlin Mektupları” adını taşımasının nedeni yazıların Berlin’den gönderilen “mektup”lardan oluşması belki de asıl olarak. Yazıların nedense kronolojik olarak sıralanmadığı ve bu yapılmadığı gibi konuları benzer olanların da her zaman art arda dizilmediği kitapta sayıları az da olsa kimi yazılarda Taner’in hikâyeciliğinin havası da hissettiriyor kendisini, Temmuz 1981 tarihli “Topun Ağzı” başlıklı yazıda olduğu gibi.

Bir Not:
Mart 1982 tarihli “Adama İş Değil, İşe Adam Arasak” başlıklı yazıda Berlin’de bir edebiyat toplantısında kendi eserlerini seslendiren üç Türk gencinden söz ediyor Taner. “Sarışın delikanlı” olarak bahsediyor ilkinden ve adını yazmıyor. Hikâyesini okuyan bir diğerinin ise Metin Eloğlu’nun kızı olduğunu yazıyor ismini vermeden. Bugün edebiyatçılığı ile değil ama Alman sinema ve televizyon filmlerindeki oyunculuğu ile tanınan Şiir Eloğlu olsa gerek bu kişi. Üçüncüsün adının ise Abdülkerim Abdülhalik Zeytunlu olduğunu söylüyor ve okuduğu “Ausländer – Yabancı” isimli şiirinin kendisini ne kadar çok etkilediğini yazıyor. Bugün Almanya’daki “göçmen edebiyatı“nın ilk örneklerinden biri olarak kabul edilen bu şiirin yazarının gerçekten bir Türk mü olduğu yoksa şiirin bu ismi kullanan bir Alman tarafından mı yazıldığı bilinmiyor ve dergilerde basıldığında telif hakkı için yapılan çağrıya hiçbir zaman cevap alınamadığı söyleniyor. Taner’in şahsen dinlediği kişi gerçekten şairin kendisi miydi ve o kişi şimdi nerededir, bir bilgi yok kısacası.

(Visited 386 times, 6 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir