Blow Out – Brian De Palma (1981)

“Söyle bana, nedir bu? Bir tür komünist komplo mu ya da belki de sokakta elinde tüfekle dolaşan birkaç ayetullah vardır. Neden her şey bir komplo olmak zorunda?”

Tanık olduğu bir kaza sırasında kaydettiği seslerden yola çıkarak olayın bir cinayet olduğunu keşfeden bir ses teknisyeninin gerçeği ortaya çıkarma çabasının hikâyesi.

Avrupa sinemasından “Blow Up” filmine Amerikan sinemasından “Blow Out” ile verilmiş bir cevap. Michelangelo Antonioni 1966’da algılar ve sübjektifliği üzerine bir fotoğraftan yola çıkarak bir başyapıta imza atmıştı. Onun görsel algılar üzerine yaptığı denemeyi Brian de Palma ses üzerinden tekrarlıyor ve tıpkı ilk filmdeki gibi ortada bir cinayet olduğunu kanıtlamaya çalışan bir adamı anlatıyor. İlk filmdeki fotoğrafçı burada bir sesçiye dönüşürken iki filmin sinemasal değerleri pek de aynı ayarda değil. Palma algılar ve bunların gerçekliği üzerine herhangi bir “entelektüel” düşünce üretmiyor elbette ve süratle gerçeğin ne olduğunu değil gerçeği kanıtlama telaşındaki bir adamın aksiyon dolu hikâyesine kayıyor.

John Travolta’nın “yeterli” oyunu ile canlandırdığı sesçinin bu hikâyesi bir gerilim filmi olarak bugün biraz eskimiş görünse de, bölünmüş perde kullanımı, zumlar ve çarpıcı kamera açıları ile ilgi çekiyor öncelikle. Hikâyenin zaman zaman inandırıcılıktan uzaklaşması filme darbe vuruyor ve tadını çıkarmak için de bu kimi anlamsızlıklara takılmamak gerekiyor. Bir hayat kadının peşine düşen katilin onu öldürmek için kullandığı bıçağı kadını takip ederken girdiği bir marketin et reyonundan alması, katilin farklı bir kimlik ile çağırdığı kadının düşeceği tuzağın herhalde sadece kadın ve sesçi tarafından anlaşılmaması veya katilin bir odadaki yüzlerce kasedi tek tek silmesi pek yenilir yutulur anlamsızlıklar değil kesinlikle. Anlaşılan Brian de Palma Antonioni’den esinlenen bir filmden yola çıkmanın ve keyifli (ama kesinlikle düz) bir gerilim filminin çekmenin peşine düşüp inandırıcılığı zorlayan gelişmeleri pek de umursamamış. Katil karakterinin hayli zayıf ve tuhaf çizildiğini de buna eklersek senaryodaki aksamaları net bir şekilde belirtmiş oluruz.

“Ses” ile yola çıksa da ses ile eşleştirilen ve büyütülen görüntüler üzerinden de ilerleyen filmin ses ve görüntü kurgusu veya daha doğru bir deyiş ile sinemadaki kurgu üzerine bir film olduğunu da belirtmek gerek. Travolta’nın bugün komik görünecek teknolojiler (ses kaydı için omuza asılan o koca teyp örneğin, sıkı bir kahkaha attırabilir) ile gerçeği herkese anlatabilmek için yaptığı denemeler sinema sanatı meraklıları ve genel olarak görüntü ve ses düşkünleri için hayli keyifli anlara sahip bir eser yapıyor karşımızdaki filmi. Ucuz filmler için ses efektleri üretirken kahramanımız filmin başında çektikleri bir filmdeki cinayet sahnesi için “mükemmel” çığlığı arıyor ve bu çığlığı filmin sonunda gerçek hayatın içinden bulup çıkarıyor. Senaryonun bu parlak buluşu hem hikâyeye keyif katıyor hem de sanatın hayattan (veya tersi) etkilenmesinin bir örneğini oluşturuyor. Pino Donaggio’nun filmin atmosferine uygun müziği ve özellikle usta görüntü yönetmeni Vilmos Zsigmond’un çok başarılı görüntülerinin ayrıca zenginleştirdiği filmin özet olarak tekniğinin sağlam, anlatımının iyi ama hikâyesinin sıkıntılı olduğu söylenebilir. Finale yakın karşımıza gelen havai fişekler altındaki veda sahnesinin tek başına bile tekniğinin ne kadar sağlam olduğunu ispatlayabildiği film keşke hikâyesini daha inandırıcı kılabilse ve örneğin yine finaldeki Travolta’nın kahramanlık şovları gibi inandırıcılığın yanına bile yaklaşamayan sahnelerden uzak dursaymış. Evet bir Antonioni filmi beklemiyoruz ondan ama Palma en azından bu konuda daha hassas olsaymış. Son olarak filmin sadece “Blow Up” değil belki de en az onun kadar Francis Ford Coppola’nın “The Conversation” filminden de esintiler taşıdığını söyleyelim. Meraklısını tatmin edecek gerilimi ve iyi tekniği ile ilgi görmeyi hak ediyor özetle.

(“Patlama”)

(Visited 328 times, 11 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir