“İkimiz de gençtik. Yalnız, korkmuş ve şefkate muhtaç. Ne yapabilirdik?”
Üç Amerikalı askeri yıllar boyunca çocuğunun babası olduğunu söyleyerek aldatan ve gerçeği kendisi de bilmeyen bir İtalyan kadının hikâyesi.
2008’de ABBA şarkıları eşliğinde sergilenen ve bir müzikalden uyarlanan “Mamma Mia!” filmine çok benzer bir konuyu ondan kırk yıl önce karşımıza getiren bu film akıcı senaryosu, kimi başarılı oyunculukları ve İtalya’dan karşımıza getirdiği görüntüleri ile yeterince komik ve amaçladığı kadar da hafif bir çalışma. Bu filmde de bir genç kız ve üç baba adayı var, tıpkı diğerinde olduğu gibi. Bu film İtalya’da geçiyor, diğeri bir başka Akdeniz ülkesi olan Yunanistan’da. Her iki filmde de güçlü ve bağımsız kadın karakterler var; burada Gina Lollobrigida, diğerinde Meryl Streep.
Sözlerini yönetmen Melvin Frank’in yazdığı ritmik ve sevimli bir şarkı ile başlayan film hikâyesi boyunca klasik sinemanın standart komedi kalıpları içinde pek çok klişeyi de çok da rahatsız etmeden kullanıyor. Evet İtalyanlar bağırarak konuşuyorlar, evet bir Akdeniz ülkesinde olduğumuza göre insanlar rahat ve mutlu, İtalyan sevgili elbette kıskanç vs. Amerikan sinemasının çok hafiflemiş olsa da bugüne kadar sarkan tipik anlayışı da burada yerini almış; kadın rahatsa Fransızdır veya en azından bu filmde olduğu gibi Akdenizlidir. Oyuncu kadrosu içinde Lollobrigida rolünün ağırlığını rahatça taşıyor ve evinde olmanın avantajını kullanarak filmi de sürükleyen isim oluyor. Baba adaylarından en iyisi ise Phil Silvers ve tam bir komedi oyuncusu olduğunu gösteriyor. Bir başka baba adayı Telly Savalas ise fazlası ile abartılı oynuyor.
Amerikalı babaların sıkıcı ilişkilerine bir terapi gibi gelen bu maceraları hem onların evliliklerini kurtarıyor hem de hayırsever Amerikalı askerler kurtardıkları Avrupa’ya geri dönüyor klişesi için de vesile oluyor. Özetle 70’lerde çekilen pek çok Yeşilçam komedisinden temelde bir farkı olmayan ama elbette onlardan çok daha üst bir profesyonel düzeyde yer alan bir film bu. İtalya’nın sevimli kasabaları ve onların dar sokakları hikâyeye görsel bir keyif katarken, İtalya’da olduğumuza inanalım diye araya giren turistik görüntüler rahatsız edebilir. Bir de itiraf etmeli ki defalarca tekrarlanmış olsa da Avrupa ülkelerinin eski dar ve taş sokaklarında hızla giden spor arabalar nedendir bilinmez ilginç bir cazibe dışıyor ve bu film de işte bu çekicilikten sık sık yararlanmayı ihmal etmiyor.
(“Kızımın Babaları”)