Cairo Exit – Hesham Issawi (2010)

“Sakin bir denizden iyi denizci çıkmaz”

Kahire’de Müslüman bir erkek ile Hristiyan bir kadın arasında yaşanan bir aşkın hikâyesi.

Mısırlı yönetmen Hesham Issawi’nin Dubai ve Almanya’dan yapımcıların da katıldığı Mısır yapımı bu filmi farklı dinlerden olan iki gencin bir Ortadoğu ülkesinde yaşamalarının pek de kolay olması beklenemeyecek aşklarının hikâyesini anlatıyor. Bu “imkânsız” aşk hikâyesinin üzerine bir de yoksulluğu ekleyince ortaya çıkan bizim yerli televizyon dramlarından çok da farkı olmayan ve sinemasal kıymetinden çok Mısır’dan çıkması ile önem taşıyan bir çalışma oluyor.

Yaşamanın da bırakıp gitmenin de pek kolay olmadığı bir dünyada yaşayan insanların hikâyesini anlatan filmde her bir kahramanın, İtalya’ya kaçmayı hedefleyen müslüman Tarek’den onun Hristiyan sevgilisi Amal’a, Amal’ın ablası Hanan’dan arkadaşı Rania’ya, içinden çıkamadığı sorunları var ve karakterlerimiz bu sorunları bir kısmı küçük yasadışı yollardan olmak üzere bir şekilde çözmeye çalışıyorlar. Bu sırada da küçük hırsızlıklardan fuhuşa ve para için yapılan evliliklere kadar her yolu deniyor kahramanlarımız. Hikâyedeki trajik öğeleri sömürmemeye çalışan iyi niyetli bir film karşımızdaki ama sonuç sinemasal açıdan yeni bir dil üreten veya bırakalım yeni bir dili, yeni bir soluğu olan, sinemasal açıdan güçlü bir film olamamış. Kahire’de geçip kentin turistik hiçbir öğesi üzerine odaklanmaması ve aksine görüntüye sadece kentin kenar mahallelerini ve oradaki yoksulluğu getirmesi filmin takdiri hak eden bir yanı ve bu açıdan filmin gerçekçiliği kesinlikle başarılı ama sorun senaryoda ve yönetmenin sinema dilinde. “Geri kalmış” ülkelerde geçen bu tür hikâyeler Batılı kimi seyircilerin ilgisini çekebilir ama bu tür gerçekler ile iç içe yaşayan bizim gibi ülkelerin halkları için ortada bir orijinallik olmadığı açık.

Film gitmek ve kalmak (daha doğrusu gidememek) arasında sıkışıp kalan insanların hikâyesini anlatırken aslında kaçmanın da bir çözüm olamayacağını söylüyor satır aralarında. Genç aşıklarımızın tekno müzikten yerel bir müziğe geçiş yaparak dans etmeleri ve bu dans sırasındaki doğallıkları ve mutlulukları onların asıl kimliğini, bu kimliği oluşturan yerel motifleri ve bu kimliklerini geride bırakmak zorunda kalacakları yeni bir dünyada, kısacası herhangi bir Batı ülkesinde, nasıl da yabancı kalacaklarını gösteren güzel bir sahne örneğin. Filmin kusurları bu tür anları filmin geneline yayamaması ve finaldeki belki çok yaratıcı olmayan ama kesinlikle etkileyen görsellik dışında kendisini öne çıkaracak öğeler ile donatılmamış olması ve yanlış anlamalar, yalanlar ve fedekârlıklar ile dolu bir hikâyeye anlamlı bir derinlik katılamamış olması. Senaryodaki bazı anların veya karakterlerin de fena halde 60’lı ve 70’li yılların Yeşilçam filmlerinden fırlamış gibi görünmesi de cabası bu durumun. Örneğin Amal’ın üvey babası oyunculuktan diyaloglarına bir Vahi Öz karakterini aratmıyor. Bahar olup olmadığı tartışmalı Arap Baharı öncesideki Mısır’da geçen hikâyedeki “yasak aşk” Müslüman Kardeşler’in yönetimine giren ülkede nasıl bir şekil alırdı bunu zaman gösterecek ve yaşananların bahar mı yoksa başka bir şey mi olduğu da ancak o zaman anlaşılacak kuşkusuz.

(“Kahire’den Çıkış”)

(Visited 51 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir