Hürriyet gazetesinin 1948’den 2005 yılına kadar olan manşet haberlerinin öyküleri. Tufan Türenç ve Sefa Kaplan’ın yayıma hazırladığı kitap ilgili haberleri -çoğunlukla- haberlerin sahibi gazetecilerin kendi hazırladıkları yazılar ile hatırlatıyor bize ve ülkenin yaklaşık 60 yıllık bir tarihinin de özetini yapıyor bir bakıma. Toplam 59 manşetin hikâyesinin yer aldığı kitapta, fikrin sahibi Vuslat Doğan Sabancı’nın kısa bir yazısının yanı sıra, gazetenin o tarihteki genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün kitabın amacını anlattığı ve Türenç ile Kaplan ikilisinin kitabın kapsamını ve hazırlık sürecini detaylandırdığı yazıları da yer alıyor. Yazıların tümü -doğal- bir Hürriyet övgüsü ile dolu ve “… gazetecilik dil ve üslubunun nasıl gelişip değişerek farklı bir boyut kazandığı…” ve “… gazetecinin habere bakışının nasıl farklılaştığı…” gibi ifadeler üzerinden bir ima içerse de herhangi bir özeleştiri barındırmıyor ne yazık ki. Gazetenin kendi tarihi böyle bir eleştiriyi hak edecek manşetlerle dolu şüphesiz (örneğin Güney Afrikalı lider Mandela’nın Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü “Kürtler’e yapılan ayrımcılığı gerekçe gösterek reddetmesinin gazetenin manşetinde 1992 yılında “Çirkin Afrikalı” ifadesi ile duyurulması veya 1993’te Ahmet Kaya için “Vay Şerefsiz” manşeti; üstelik bu manşetlerin ikisi de Ertuğrul Özkök dönemine ait!) ama öyle olmasaydı bile “objektifliği”ile övünen bir gazetenin mensuplarının kendilerine de eleştirel bir bakış getirmeleri gerekirdi kuşkusuz.
Olması gerektiği gibi, seçilen manşetlerin görsellerine de yer verilmiş kitapta ama iki önemli tasarım hatasının kurbanı olmuş bu görseller. Öncelikle kitabın varlık nedeninin manşetlerin kendisi olduğu düşünülürse, görsellerin boyutunun (hemen tamamı yarım sayfadan bile küçük) neden küçük tutulduğunu anlamak mümkün değil. Hikâyesini anlattığınız unsur bir görsel aslında ve yazılar da o görsellerin oluşum sürecini anlatıyorsa, çok daha çarpıcı ve büyük olmalıydı resimler. Başka problemleri de var görsellerin: Örneğin “Parsadan Olayı” başlıklı yazıda gazetenin ve manşetin görseli hiç yer almıyor, bunun yerine skandalın kahramanı Selçuk Parsadan’ın bir fotoğrafına yer verilmiş sadece.
Yazılarda da içerik olarak tutarsızlıklar var: Örneğin Cüneyt Arcayürek’in ve Doğan Uluç’un yazıları olması gerektiği gibi, daha doğrusu kitabın iddia ettiği gibi “haberin haberi” içeriğini taşıyorlar ve kesinlikle çok doyurucu bilgilendirmeler sunuyorlar okura ama tüm yazılar bu düzeyi tutturamamış. Örneğin Gökşin Sipahioğlu’nun “Sofoklis Venizelos Hürriyet’e Nasıl Beyanat Verdi?” başlıklı yazısı haberin kendisini bugüne getirmekle yetiniyor ve “haberin haberi” niteliğini taşmıyor. Sedat Ergin’in imzası ile yayımlanan yazılarda Ergin’den üçüncü şahıs gibi söz edilmesi de tuhaf. Bu, Ergin’in bir haberci olarak kendi tercihi ise (ki anlaşılabilir bir tercih bu) diğer yazılar da benzer şekilde hazırlanmalıydı tutarlılığın sağlanması açısından.
Gazeteciliğin meslek sevgisi, haber yapma ve kamuoyunu bilgilendirme tutkusu kadar; tesadüflerin, şansın (ve şanssızlığın) ve “bilgi kaynakları”nın da eseri olduğunu hatırlatan kitap kusurlarına ve eksikliklerine karşın bir yandan da önemli bir işleve sahip: Kronolojik bir sıra içinde, Türkiye’nin yaklaşık 60 yılda neler yaşadığını ve günümüzün kimi olgularının aslında nerede ise “ezelî” sıfatını hak ettiklerini gösterdiğini anlamamıza (ya da hatırlamamıza) aracı oluyor bu kitap. Hürriyet’in, “Efe’nin ABD’deki Villası” başlıklı haberi bugünkü iktidar sahiplerinin yakınları için asla hazırlamayacağını bilmek ise medyanın (anaakım medyanın özellikle) ve ülkenin nerden nereye savrulduğunu göstermesi açısından acı bir örnek olarak kitabı ayrıca ilginç kılıyor.