İngiliz yazar E. M. Forster’ın (Edward Morgan Forster) 1911’de yayımlanan “The Celestial Omnibus (and other stories)” ve 1928’de yayımlanan “The Eternal Moment and Other Stories” adlı öykü kitaplarında yer alan on iki hikâyenin tamamını bir araya getiren bir derleme. Forster bu kitaplarını Yunan mitolojisindeki tanrılardan biri olan ve tanrıların habercisi görevini üstlenen, ölülerin ruhlarını yeraltı dünyasına taşıyan ve yolunu kaybetmiş yolculara kılavuzluk eden Hermes’e ithaf etmiş. Öyküler içerikleri ve ortak temaları ile bu ithafı destekliyor ve Forster diğer eserlerinden farklı bir havası olan; fantezi, rüya ve doğaüstü (bir öyküde de bilim kurgu) kelimeleri ile tanımlanabilecek bu eserlerinde şaşırtıyor okuyucuyu. Kitabın girişinde yer alan ve yazar tarafından 1947’de kaleme alınan önsözde öyküleri “fantastik” olarak tanımlıyor Forster ve bir kısmı için kısa bilgiler veriyor. Pek çoğunda karakterlerin ortadan kaybolduğu veya öldüğü, gerçek dünya ile gerçek olmayanın buluştuğu, farklı hayat alternatiflerinin karşılaştırıldığı ve adaletsizlik, sınıf farklılığı, baskı, özgürlük ve eşitlik gibi alanlara uzanması ile doğrudan olmasa da politik olarak da nitelendirilebilecek, İngiltere dışında (İtalya ve Yunanistan) geçen bu öyküler ilgiyi hak eden bir kitap oluşturmuşlar.
Kitaptaki ilk hikâye olan “Bir Paniğin Öyküsü” (The Story of a Panic) birinci ağızdan yazılmış ve tuhaf bir çocuğun kahramanı olduğu içeriği ile okuyucuya ne olduğu söylenmeyen gizemli bir varlığın (ya da olayın) neden olduğu panik anlatılmış birkaç karakteri etkileyen. Hem tuhaf çocuğun hem de onu anlayan tek kişi olan “cahil” bir İtalyanın hayatını kaybettiği hikâyede diğerlerinin çoğunda da olduğu gibi kendileri gibi medeni görmediklerine (İtalyanlar ve Yunanlara) açıkça sergilenen bir kibir ile yaklaşan İngilizler eleştiri konususu yapılıyor. İkinci öykü olan “Çitin Öteki Tarafı” (The Other Side of the Hedge) birbirinden bir çitle ayrılan ve hangisinin gerçek olduğu anlaşılmayan iki farklı dünyayı anlatıyor okuyucuya. “Hangi hedefe vardıklarını bilmedikleri” bir yol üzerinde tükenene kadar yürüyen “yol insanları”ndan birinin çitin diğer tarafında ne olduğunu merak etmesi ile yaşananların paylaşıldığı hikâye başarı, mücadele ve hırs gibi kavramların egemen olduğu taraf ile bunların hiçbir geçerliliği ve anlamı olmadığı diğer tarafı karşılaştırıyor. Doğrudan politikaya karışmayan ve “liberal hümanist” olarak tanımlanan Forster’ın bu hikâyesi politik yorumlamalara açık ve bunu teşvik eden içeriği ile ilgi çekiyor.
Kitaba adını veren “Cennet Dolmuşu” (The Celestial Omnibus) içerdiği edebî referanslar ile de dikkat çeken ilginç öykülerden biri ve bir çocuğun masumiyeti ve önyargıszılığı ile büyüklerin katı ve sert gerçekçi bakışlarını karşılaştırıyor ilgi çekici bir şekilde. Burada da gerçek olan ile bir başka dünya karşılaştırılıyor ve ikincisinde yaşayanların “Kâr etmiyoruz. Kâr amacıyla çalışmıyoruz… Kâra gelince, en azından böyle bir hataya asla ne heveslenildi ne de düşüldü” sözleri üzerinden yazar bir önceki hikâyede olduğu gibi yine bir düzen ve sistem eleştirisi yapıyor. Hikâyede hayatını kaybeden karakterin düzenin savunucusu ve aslında kurbanı olan bir yetişkin olmasını da (adı Bons bu karakterin ki bu ad tersten okunduğunda kibirli, züppe olarak çevirebileceğimiz snob kelimesi çıkıyor ortaya) Forster’ın hikâyesine bir umut ögesini yerleştirmesi olarak yorumlanabilir. “Öteki Âlem” (Other Kingdom) gizemli atmosferi ile bir sınıf farklılığı hikâyesi anlatırken, kitaptaki eserlerin ortak temalarından birine uygun olarak doğallık ve özgürlükle kuralcılık ve kısıtlanmışlığı karşılaştırıyor. Diğer eserlerde, yaşadığımız dünya ile alternatifinin yan yana sergilenmesi olarak sık sık karşımıza çıkan yaklaşım burada da beliriyor ve Forster’ın içinde bulunduğumuz dünya ile yaratabileceğimiz “cennet” arasındaki farkı anlatmasının aracı oluyor.
“Vaizin Arkadaşı” (The Curate’s Friend) sadece kendisinin gördüğü bir faunla (Eski Roma’da yarı insan – yarı keçi olan bir mitolojik yaratık) bir vaizin ilişkisini anlatıyor. Hikâye yine kuralcı bir dünya ile doğallığın egemen olduğu dünyanın karşılaştırmasını yapıyor ve faunun ağzından duyduğumuz “İşte şimdi gerçekten bizlerden birisin. Ömrün boyunca kızınca küfredecek, neşelenince güleceksin” sözleri ile İngiliz toplumunun kuralcılığının ve sınıf farklılığının karşısına serbest ve doğal olanı koyuyor. “Kolonos Yolu” (The Road from Colonus) bir ağacın içinden çıkan pınarın neden olduğu bir değişimi yine klasiklere ve mitolojiye göndermelerle anlatan bir öykü. Yunanistan’da geçen hikâye yazarın İngiliz hayatının karşısına koyduğu Yunan ve İtalyan hayat tarzlarının doğal “kaba”lığını bir kez daha vurguluyor ve doğallığı özgürlüğün olmazsa olmaz parçası olarak tanımlıyor.
“Makine Duruyor” (The Machine Stops) etkileyici bir bilim kurgu hikâyesi. Farklı görsel sanat eserlerine ve edebî eserlere esin kaynağı da olmuş olan öykü radyo ve televizyona da uyarlanmış. “Aleyhinde konuşulamayan” bir “Makine”nin tüm hayatı yönettiği bir zamanda geçen hikâye her yerin birbiri ile aynı olduğu ve bu yüzden seyahat etmenin bir anlamının kalmadığı ve insanların birbirine dokunma adetinin Makine tarafından yürürlükten kaldırıldığı bir dünyada düzene aykırı hareket eden bir genç adam ile onun düşüncelerini anlamsız ve imkânsız bulan annesini anlatıyor bize. Güçlü olmanın makbul olmadığı bir dünya bu; çünkü güçlü olmak Makine’nin kurduğu ve yaşattığı düzende aykırı ve “doğal” davranışı mümkün kılabilir ve bu da istenmeyen bir sonuç. Bu kez mekanik (yapay) olanla özgür (doğal) olanın çatışmasını okuyoruz ve burada yok oluş çok daha büyük bir boyutta ve bir umudu doğurarak gerçekleşiyor. “Ne Anlamı Var?” (The Point of It) adlı öyküde biri diğerinin trajik sonuna dolaylı da olsa neden olan iki arkadaş anlatılıyor. Unutulan olay yıllar sonra arkadaşlardan birinin gittiği cennette hatırlatılıyor kendisine (“Hatırlamayı kim arzuluyor? Arzulamak yeterli”) ve Forster dokunaklı bir dil ile yazdığı ve uzun bir zaman dilimine yayılan eserinde okuyucuyu etkilemeyi başarıyor.
“Mr. Andrews” biri erdemli bir hayat yaşamış bir İngiliz, diğeri ise insanlara oldukça çok kötülük etmiş bir Türk olan iki adamın ölümden sonra haklarındaki son yargıları duymak için bekleyen ölü ruhlarını anlatıyor. Yargıların sonunda beklediklerine kavuşan ama mutluluğun bu olmadığını anlayan (“Çünkü orada beklentileri gerçekleşiyordu, ama umutları gerçekleşmiyordu”) iki adam bambaşka bir seçim yapıyorlar ve birikimlerini (sevgi ve bilgeliklerini) zor olandan yana kullanıyorlar. “Eşgüdüm” (Co-ordination) bir parça didaktik olma pahasına mesaj veren bir öykü. Beethoven ve Napoleon öteki dünyadan yeryüzüne bakıyorlar ve hayatlarının / eserlerinin nasıl algılandığını izliyorlar. Başmelek Rafael ve Mephistopheles’in de karakterleri arasında yer aldığı hikâye, insanların “ezgi ve zafer” adlı iki ana kaynak sayesinde eşgüdüm oluşturarak, okullarda tek bir konunun işlendiği ve müzik derslerinde tek bir ezginin çalındığı dünyadan kurtulmalarını anlatıyor.
“Siren’in Öyküsü” (The Story of the Siren) Yunan mitolojisindeki yaratıklardan biri olan sirenlerden birini gören bir gencin hazin hikâyesini anlatıyor. Yüreğe dokunan bir öykü bu ve doğaüstü içeriği ve sonu ile kesinlikle etkiliyor okuyucuyu. “Ebedî An” (The Eternal Moment) adlı öyküde, yazdığı bir eserle İtalya’daki bir bölgenin tanınmasına ve turist akınına uğramasına yol açmaktan derin bir pişmanlık duyan bir yazar geçmişte kalan aşk hikâyesi ile birlikte anlatılıyor. Doğal olanın bozulmasına yol açmanın hüznü, İngiliz toplumunun sınıflı yapısının izleri ve hayal kırıklığı duygusu ile ilgi toplayan hikâye kitaba etkileyici bir kapanış sağlıyor.
(“The Celestial Omnibus (and other stories)” – “The Eternal Moment and Other Stories”)