“Tanrı seni öldürmemeye karar verdi. Neden bilmiyorum ama bu işi benim tamamlamam gerekiyor”
Neo-nazi bir baba ile çocuğunun ilişkilerinin hikâyesi.
Zaman zaman melodrama kayar gibi olsa da etkileyici dram anlarına sahip olan ama temel olarak neyi amaçladığını tam oturtamamış bir film bu. Özellikle Filippo Timi ve Alvaro Caleca’nın başarılı oyunculuklarının öne çıktığı filmin, temaları arasında sıkışıp kaldığı rahatça söylenebilir. Babanın naziliğinin önemli bir unsur olarak başlayıp hikâyenin ilerlemesi ile birlikte bunun önemini kaybediyor olması, genel olarak senaryonun dağınıklığı, baba ve oğul arasındaki güçlü bağın sanki sadece sonraki trajedinin etkisini artırmak için eklenmiş gibi görünmesi ve başarılı oyunculukları sanki bir Shakespeare trajedisinin atmosferi içinde yönetirmiş gibi görünen bir mizansen anlayışı filmi gidebileceği noktanın gerisinde tutmuş görünüyor. İsminin de bir göstergesi olduğu gibi, etrafta olan bitenlere karşı Tanrı’ya duyulabilecek isyana cevap olarak görülebilecek bir yaklaşım da taşıyan ve bu bağlamda dini motifler de içeren film keşke değinir gibi görünüp sonrasında unutuverdiği ırkçılık, göçmen sorunu ve yoksulluk gibi konular üzerinde ilerleseydi dedirtiyor.
Sonuçta çok önemli olmasa da, dokunur gibi yaptığı konuları ele alması ile, özellikle cesetten kurtulma sahnesinde başarısı belirginleşen görüntü yönetimi ile, baba-oğul arasındaki sıcak bağı göstermekteki başarısı ile kapanış jeneriği sırasında Antony and the Johnsons’ın olağanüstü bir yorumla seslendirdiği “Knocking on Heaven’s Door” şarkısı ile ilgiyi hak eden ve etkileyici dramatik anları ile ilgiyi kendi üzerine çekebilen bir film. Yönetmen Salvatores’in popüler yaklaşımından bir parça daha sıyrılabilmiş olsa çok daha farklı noktalara taşınabilecek kaçırılmış bir fırsatın örneği.
(“As God Commands” – “Tanrının İstediği Gibi”)