“Tanrı bana yardım etmiyor. Uzakta oturuyor, şişko ve kendini beğenmiş”
Yatılı okula gelen on altı yaşında bir gencin büyüme hikâyesi.
Alman sinemasından ergenlik çağındaki gençler ve özellikle yarı-spastik bir genç üzerine orta karar bir hikâye. Benjamin Lebert adlı Alman yazarın on altı yaşında yazdığı yarı otobiyografik romanından uyarlanan film farklı temalar arasında bir parça dağılmış görünen yapısı ile hedeflediği çekiciliğin de uzağına düşüyor.
Filmin adeta beş farklı teması var; ergenlik sancısı, yatılı okul hayatının hüznü, sol kolu ve bacağı sakat olan bir yarı-spastik gencin sorunları, ilk cinsel uyanışlar, sorunlu bir aile hayatı. Her biri kendi başına ayrı bir hikâyenin konusu olabilecek bu temalar aynı filmde ve birbirine yeterince yedirelememiş bir biçimde bir araya getirilince filmin derdinin ne olduğu pek anlaşılmıyor. Örneğin gencin aile hayatındaki sorunların hikâyenin geri kalanı ile hemen hiçbir ilgisi yok ve bu bölümler filmden tamamen atılmış olsa ne hikâyenin akışında ne de filmin atmosferinde bir değişiklik olur gibi görünüyor. Filmin diğer temalarını da elle tutulur bir şekilde ele alamadığı dikkat çekiyor. Örneğin sık sık ergen muhabbetine dalan film bu sahneleri ne tam içeriden ne de dışarıdan ve gözlemci bir tavırla ele alınca ortaya ergen (yeterince olgunlaşmamış anlamında) bir anlayışla ele alınmış cinselliğin eşiğindeki bunalımlı gençlerle ilgili sıradan sahneler çıkıyor sadece.
Filme kaynaklık eden roman hayli ilgi toplamış ama ortaya çıkan film bu ilgiyi hak edecek düzeyde değil açıkçası. Yine de film zaman zaman hayli etkileyici olabiliyor. Örneğin finaldeki okul arkadaşlarına veda ve sahnenin sonundaki donan kare bir daha geri dönülemeyeceği bilinen günlere ve o günleri anlamlı kılan arkadaşlara veda etmiş herkesi derinden etkileyecek bir yalınlık ve güç ile çekilmiş. Filmin genel havasından hayli uzak dursa da fotoroman bölümü çocuksuluğu ve zıpır tavrı ile dikkat çeken bir başka sahne. Başroldeki genci canlandıran Robert Stadlober ve canlandırdığı karakter zaman zaman ayrı bir hikâyeyi hak ediyor gibi görünen en iyi arkadaşı rolündeki Tom Schilling’in başarılı oyunları ile öne çıktığı film melankolik bakışlar atan veya amaçsız bir şekilde yürüyen gençlere eşilik eden güzel rock baladları gibi klişeler içerse de iyi paketleyemediği temaları ile ilgi çekebilir yine de . Özetle, anlatımı gençlerin filmdeki rock grubunun şarkıları gibi henüz olgunlaşmamış bir film.
(“Çılgın”)