“Geçmiş parçalanamaz. Geçmiş bölünüp paylaşılabilen bir şey değildir”
On iki yıllık evlilikten sonra ayrılan bir çiftin geçmişle farklı yollarla baş etmeye çalışmasının hikâyesi.
Kariyerinde “Kiss of the Spider Woman” gibi başarılı bir film olan yönetmen Hector Babenco’nun Arjantinli yazar Alan Pauls’ün hacimli romanından yaptığı bir uyarlama. Arjantin ve Brezilya ortak yapımı olarak çekilen film daha çok Avrupa ama özellikle de Fransız sinemasından esintiler taşıyan ama o esintileri bir bütünsellik içinde kullanamamış gibi görünen bir çalışma. Belki de beğenilen romanın ağırlığının ve havasının sinemasal karşılığını üretememiş ve sonuç olarak mizansen anlayışı senaryosundan çok daha başarılı görünen bir film karşımızdaki.
Eleştirmenlere göre Alan Pauls’ün romanının temalarından biri artık erişilemez olan geçmişten kopamamamızdan dolayı hepimizin ölü kadınlar ve erkekler olduğu. Hikâye geçmiş, anılar ve kadın ve erkeğin bunlara yönelik farklı tepkilerini ele almaya çalışıyor ve örneğin filmde sık sık sözü geçen bir kutu içindeki fotoğraflar üzerinden erkek ve kadının geçmişe karşı takındıkları farklı tavrı göstermeye çalışıyor. Evet tüm bu çabaların izi var filmde ama senaryo muhtemelen uzun bir romanın bir film süresine sığdırılmaya çalışılması nedeni ile sık sık sadece gelişmeleri gösteren ve arada “soğuk Fransız filmlerindeki” garip diyalogların geçtiği ve bu diyalogların filmin hikâyesi tarafından içselleştirilemediği bir hale bürünüyor. Erkeğin bildiği yabancı dilleri unutması şeklinde ortaya çıkan hafıza kaybı, konuşmacı yabancı profesörün tuhaf davranışları veya kadının “çok fazla seven kadınlar” için açtığı kulüp gibi olgular üzerinde düşünmeye ve anlam üretmeye imkân vermeden yer alıyorlar filmde.
Son yılların en çalışkan oyuncularından Gael Garcia Bernal erkek kahramanı idare eder bir düzeyde canlandırırken, kadın kahramanlardan özellikle Vera ve Carmen rollerindeki Mariana Anghileri ve Ana Celentano vasat oyunculuklar sergiliyorlar. Sofia rolündeki asıl kadın kahraman Analía Couceyro ise senaryodan kaynaklanan nedenlerle zaman zaman “Fatal Attraction” filmindeki Glenn Close’u hatırlatan bir karakterde sık sık yadırgatıyor seyirciyi.
Özetle, senaryodan kaynaklanan bir vasatlığın sularında gezinen ama yönetmen Babenco’nun yine de bir şekilde çekicilik katmayı başardığı film ayrılmak, terk etmek/edilmek, geçmiş, unutmak ve hafıza üzerine ve bu olgulara kadın ve erkeğin farklı bakışlarını göstermeyi çalışması ile dikkat çekebilir. Daha küçük ve basit bir hikâye ile Babenco çok daha başarılı sonuçlar elde edebilirmiş demekten ve romandaki “fazlalıklar” atılınca ortaya çıkan anlam bütünlüğünü kaybetmiş gelişmelere üzülmekten kaçınmak zor. Bu arada filmin çok başarılı müzik çalışmasını da atlamamak gerek. Filme bir atmosfer katmada senaryodan çok daha fazlasını yapan bir müziği var filmin.
(“The Past” – “Geçmiş”)