Figures in a Landscape – Joseph Losey (1970)

“Bizi canlı yakalamak istediklerini mi sanıyorsun?”

Kimden kaçtıkları belli olmayan, elleri arkadan bağlı iki adamın, peşlerine düşen helikoptere karşı verdikleri mücadelenin hikâyesi.

İngiliz yazar Barry England’ın 1968 tarihli ve aynı adlı romanından uyarlanan, senaryosunu Robert Shaw’un yazdığı ve yönetmenliğini Joseph Losey’in yaptığı bir Birleşik Krallık, ABD ve İspanya ortak yapımı. ABD Kongresi’nde kurulan “Amerikan Aleyhtarı Faaliyetleri Araştırma Komitesi”nin cadı avında komünist olmakla suçlanan ve bu nedenle Hollywood’da kara listeye alınınca Avrupa’ya yerleşen Joesph Losey’in filmografisinde diğer yapıtlarından farklı bir yerde duran ve genellikle ihmal edilen bir film bu. Bir “av ve avcı” hikayesi filmin anlattığı ve hikâyenin her iki tarafın kimliği ve olayların geçtiği yer hakkında herhangi bir bilgi vermemesi seyrettiğimize bir alegori niteliği kazandırırken, Losey’in her bir karesini özenle tasarlamış olduğu anlaşılan görselliği de filmi ayrıca ilginç kılıyor. England’ın çok beğenilen ve prestijli Booker ödülüne aday gösterilen romanının gücüne erişememiş olsa da, Losey için deneysel sayılabilecek havası ile ilgiyi hak eden bir sinema eseri.

1967 yapımı filmi “Accident” (Kaza Gecesi) ile Cannes’da Jüri ödülünü kazanan, 1971’de “The Go-Between” (Arabulucu) ile aynı festivalde Altın Palmiye’ye aday olan Losey’in bu ikisi arasında çektiği üç filmden biriydi “Figures in a Landscape”. Diğerleri, her ikisinde de Elizabeth Taylor’ın başrol oyuncuları arasında yer aldığı ve ilki Tennessee Williams’dan uyarlanan “Boom!” (Aşkı Arayan Kadın) ve “Secret Ceremony” (Gizli Merasim) olan bu yapıtlarla ya da Cannes’da yarışanlarla karşılaştırıldığında “Figures in a Landscape” gerçekten de çok farklı bir yerde duruyor sinemacının filmografisinde. Temelde bir aksiyon hikâyesi bu film; esir tutuldukları yerden kaçtıkları anlaşılan, elleri arkadan bağlı iki adamın peşlerindeki helikoptere karşı verdikleri mücadele ve sınırı geçerek özgürlüklerine kavuşma uğraşları seyrettiğimiz. England’ın romanında da olayların nerede geçtiği belirtilmiyor ama hikâyenin iki ana karakteri olan MacConnachie (senaryoyu da yazan Robert Shaw) ve Ansell’in (Malcolm McDowell) profesyonel asker olduğu açık bir biçimde dile getiriliyor. Filmde ise bu da belirsiz bırakılıyor her ne kadar bazı diyaloglar ve iki adamın aksiyon becerileri benzer bir durumu işaret ediyor olsa da. Anlaşılan Losey mekân, kimlik ve motivasyon alanlarındaki belirsizlikleri artırarak gördüğümüzün daha genel bir temanın alegorisi olarak değerlendirilmesini istemiş.

Gösterime girdiğinde seyirciden pek ilgi görmemiş Losey’in yapıtı; bunun açıklaması filmin daha derin hikâyelerin peşinde olanları da, aksiyonseverleri de tam anlamı ile tatmin edemeyecek bir ara konumda yer alması olsa gerek. Helikopter ile iki adam arasındaki “çatışma”nın, örneğin Spielberg’in “Duel” (Bela) adlı filminde dev bir kamyon ile bir azrail gibi peşine takıldığı sürücü arasındaki kadar güçlü olmaması da yardımcı olmuyor bu duruma. Aslında helikopterin bir şekilde gizemli bir havayı hep canlı tutarak iki adamı takip etmesi başlarda epey heyecan katıyor filme ama bu bölümde nerede ise hikâyenin ana karakterlerinden biri olan helikopterin hikâye boyunca zaman zaman unutulması, örneğin finalin dramatizminin arzu edilen ölçüde güçlü olmamasına yol açıyor. Losey elbette sıradan bir kaçış hikâyesi anlatmak istememiş. Bu nedenle; seyrettiğinizi bir düşman ülkeden kaçmaya çalışan iki adamın (askerin?) hikâyesi olarak da değerlendirebilirsiniz, baskıcı bir rejimden kaçan iki insanın macerası olarak da. Filmin Türkiye’deki sansür macerası da bu ikincisine işaret ediyor aslında. Sansür kurulu şu gerekçeyi sunmuş yasak gerekçesi olarak: “Havadan bir helikopter, karadan bir müfrezeyle takip edilen iki kaçağın (ne kaçağı oldukları belirsiz) arazide tabiatla ve kendilerini takip edenlerle mücadelesini gösteren bu filmin yurdumuzun bugün içinde bulunduğu durumda çeşitli yaş, kültür seviyesi ve farklı inanç sahipleri üzerinde olumsuz etki yapacağından… reddine karar verilmiştir”. Sonrasında filmin gösterime girip giremediği konusunda bir bilgi yok ama sansür kuruluna “Öldür Yoksa Öldürürler” adı ile gönderilmiş film kurulun karar metnine göre; buna karşılık 2018’de İstanbul Film Festivali’nin “Gömülü Hazineler” bölümünde “İki Kaçak” adı ile gösterildi yapıt. İKSV’nin eski filmlerin daha önce vizyonda gösterildikleri adını kullanma yönündeki doğru tercihini düşününce, belki de sonradan bu isimle vizyona çıkarılabildiğini düşünmek mümkün.

Richard Rodney Bennett’ın vurgulu ve hikâyeye sıkı bir destek sunan müzikleri ile zenginleşen filmde MacConnachie ve Ansell adlı karakterler arasındaki ilişkinin işlenme şekli aslında Losey’in filmi için seçtiği dilin de bir örneği. Hemen özdeşleşilecek, içine girilecek unsurlardan genellikle uzak durmuş Losey ve hikâyenin önemli bir kısmında sadece bu iki adamı görmemize rağmen seyirci olarak bizi onlara yine de hep belli bir mesafede tutmuş. Geniş kitlelerin ilgisizliğini açıklayan bu tercih öte yandan, hikâyeye belli bir değer de katıyor ve onu ilk baştaki “sıradan bir aksiyon” görünümünden çok farklı bir yere götürüyor. Biri diğerinden yaşça belirgin bir şekilde büyük olan iki karakter arasındaki çekişme, başta cinsellik alanındaki olmak üzere, onların farklı kuşaklara aitliğini ince ve eğlenceli bir şekilde gösterirken, birinin başlarda yöneten olan konumunun hikâye ilerledikçe değişmesi de filme değer katıyor. İspanya’nın Granada bölgesindeki Sierra Nevada sıradağlarında çekilen filmin önemli kozlarından biri Henri Alekan, Peter Suschitzky ve Guy Tabary’nin ortak imzasını taşıyan görüntü çalışması. Bölgenin geniş ve boş alanlarını filmin adına uygun bir şekilde resmeden bu çalışma, aksiyon bölümlerinde de hayli çekici bir seviyeye ulaşıyor. Örneğin bir mısır tarlasında geçen çatışma bölümünde sadece görsel değil, işitsel de bir keyif sunuyor film seyirciye. Hikâyenin ilk yarısında avlarının peşindeki avcının olanları öldürmekten sakınırken, aynı avları mısır tarlasında yok etmek için neden bu denli gayret içinde olduğu ise hikâyenin gerçekçilik problemlerinden.

Robert Shaw ve Malcolm McDowell hikâyenin kahramanlarına önemli birer çekicilik katmışlar. Hayatının büyük bir kısmında alkol sorunu ile boğuşan ve McDowell’a göre bu filmin çekimleri boyunca da sık sık içen Shaw karakterinin alaycı ve acı sertliğini çok iyi gösterirken, o tarihlerde “If…”de (“Eğer” – Lindsay Anderson, 1968) oynamış olsa da henüz “Clockwork Orange”ın (“Otomatik Portakal” – Stanley Kubrick, 1971) kazandıracağı üne sahip olmayan Dowell da özellikle karakterinin duygularını kontrol edemediği anlarda hayli güçlü bir performans gösteriyor. Shaw’un ise özellikle daha sakin anlarda performansının parlıyor olması ilginç ve hoş bir çelişki. Filmin “savaş”ın iki tarafını da iyi-kötü ayrımından uzak göstermesi (finalde kahramanlarımızın ulaştığı yerdeki askerlerin görünüşünün ve tavrının hikâye boyunca kaçtıkları ile aynı tekinsizliğe sahip olması bunun bir kanıtı) MacConnachie ve Ansell’in karakterlerini de ilginç kılıyor kesinlikle.

Sonuç olarak bu “gömülü hazine” Losey’in hedeflediği yere ulaşamamış olsa da, ilginç ve görselliği ile güçlü bir yapıt. Yönetmenin en sıradan âna bile özenle yaklaştığı belli olan titizliği ile daha değer kazanan farklı bir film özet olarak.

(“İki Kaçak” – “Öldür Yoksa Öldürürler”)

(Visited 138 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir