Iberia – Carlos Saura (2005)

“Ve davul sesleri uyumsuzca karışmıştı, ağlayan sesine kentin”

Isaac Albéniz’in piyano süitlerinden seçilen bölümler eşliğinde danslarla çizilen bir İspanya resmi.

Roque Banos tarafından ağırlıklı olarak flamenko motifleri ile yeniden düzenlenen müzik eşliğinde İspanyol yönetmen Carlos Saura dans ve müzik filmlerinin bir başka örneğini veriyor. Birkaç kısa konuşma dışında sadece dans, müzik ve ışığın egemen olduğu bir film bu. Birbirinden bağımsız dans gösterileri olarak da nitelenebilecek film Saura’nın en çarpıcı dans filmi değil belki ama hayli çekiciliği olan ve estetiği ile seyredeni zaman zaman büyüleyebilecek bir çalışma.

Carlos Saura 1960’ta çektiği ilk uzun metrajlı filmi “Los Golfos” ile başlayan ve “Peppermint Frappé”, “La Caza” ve “Ana y los Lobos” gibi filmler ile devam eden parlak sinema kariyerindeki bu dram örneklerini faşist diktatör Franco yönetiminin katı sansürü altında çekmişti ve sansürün yaratıcı bir sanatçıyı engelleyemeyeceğinin aksine belki de yaratcılığını artırabileceğinin örneği olmuştu. 1981 yılında çektiği “Bodas de Sangre” ile birlikte klasik anlatımı çoğunlukla bir kenara bırakıp dans (elbette flamenko) ve müzik eşliğinde ve bazen de sadece bu sanat dallarını kullanarak anlattı hikâyelerini. Benim için bu dönemin başyapıtı -belki de nasıl bir büyü ile karşılaşacağım konusunda hazırlıklı olmadığım için- dönemi de başlatan “Bodas de Sangre” oldu. Bu filmde ise yönetmen 1995’de çektiği “Flamenco” filminin izlerini takip ediyor ve Albéniz’in müziği (ve Banos’un müthiş düzenlemeleri), koreografların yaratıcı çalışmaları ve aralarında Sara Baras, Antonio Canales ve Aida Gomez’in de bulunduğu olağanüstü dansçılar aracılığı ile estetiğin her karesinde kendini hissettirdiği bir çalışma çıkarıyor.

Bir stüdyoda Saura’nın benzer filmlerindeki gibi müthiş bir ışık çalışması, gölgeler ve aynalar eşliğinde ve dekorsuz olarak sergilenen danslarda yönetmen danslara canlı olarak eşlik eden müzisyenleri, şarkıcıları ve hatta filmin başında teknik ekibi de göstererek filmin tam bir sanatçı filmi olmasını sağlamış. Öyle ki dans edenleri ve çalgıları ile onlara eşlik edenleri seyrederken sanki performanslarını o anda sadece kendileri için sergileyen sanatçılara tanıklık ediyor gibi oluyorsunuz. Örneğin bir bölümün sonunda dansçı kadın müzisyenlere bir hareketi istediği kadar doğal yapamamış olmaktan yakınıyor. Bu seçimi ile Saura belki kendinizi görselliğin büyüsünde kolayca kaybetmenize izin vermiyor ama öte yandan sizin de kendinizi yaratıcılık sürecinin parçası olarak hissetmenizi sağlıyor. Her yaştan dansçının yer aldığı bir dans dersi havasında başlayan film yine benzer bir havada biterken dansa ne kadar uzak olursanız olun kendinizi orada o dansçıların “ayinine” katılmayı arzulamaktan alıkoymanız mümkün değil.

Her anında estetik duygusunu gözeten filmde “Palmiye Ağacının Altında”, Albéniz’in müziğinin caz esintileri ile yeniden yorumlandığı “Cadiz”, dansçıların yaslı bakışları ve içe dokunan bir ağıtın eşlik ettiği “Corpus Sevilla” ve modern dans havası ile diğer bölümlerden farklı bir yerde duran “El Albaicín – Bis” isimli bölümler diğerlerinden bir adım öne çıktı benim için ama hem bunun tek bir izlemenin sonucu olduğunu söylemeliyim hem de diğer bölümlerinin tümünün de aynı ilgiyi kesinlikle hak ettiğini. Örneğin “Asturias” bölümündeki danstan etkilenmemek için tüm görsel duyguları yitirmiş olmak gerek. Yönetmenin filmde ağırlıklı olarak flamenkoyu kullansa da örneğin “Triana” bölümündeki gibi baleye kayan tercihlere de yönlendiğini belirtelim bu arada. Genel olarak dansçıların bazen serbest ve doğaçlama, bazen klasik figür ve adımlardan yararlanan yaratıcı bir koreografi eşliğinde ve zaman zaman da neo-modern denebilecek bir stil ile dans ettikleri film bir sanat olarak dansın örneğin bir “Anadolu Ateşi” tarzı askeri disiplin mantığındaki örneklerden ne kadar farklı olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor.

Film için dile getirilebilecek tek eleştiri belki şu olabilir: Saura burada daha önce “Salome”, “Carmen” veya “Flamenco” filmlerinde kullandığı ya da daha sonra “Flamenco, Flamenco” filminde tekrarlayacağı araçları hemen hemen bir yenilik katmadan tekrar kullanmış: Işığın, gölgelerin, yansımaların ve dansın güzelliği. Bu nedenle belki daha önce benzer Saura filmlerini görmüş olanları ilk kez bu deneyimi yaşayacaklar kadar etkileyemeyebilir film ama ne fark eder? Bu durum karşımızda mutlaka görülmesi gerekli bir film olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

(Visited 221 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir