Kiraz Çiçekleri – Yasunari Kavabata

kiraz_cicekleri1968 yılında Nobel kazanan Japon yazar Yasunari Kavabata’nın bu romanı Nobel Komitesi’nin ödülü açıklarken adını andığı üç kitabından biri olmuştu. Ülkesindeki ilk yayımlanma tarihi 1962 olan roman iki kez de sinemaya aktarılmış (bir üçüncüsünün de çekimleri sürüyor) Japon yönetmenler tarafından: 1963 yılında Noboru Nakamura ve 1980 yılında Kon Ichikawa tarafından yönetilen filmlerin ikisi de romanın orijinal adı olan “Koto” ile yer bulmuşlar beyazperdede. Romanın orijinal adı Kyoto şehrini anlatırken, İngilizce baskısı Kyoto’nun Tokyo’dan önceki statüsüne gönderme yaparak “The Old Capital” adı ile yapılmış. Bizdeki “Kiraz Çiçekleri” adı bir yandan romanın önemli temalarından birini dillendirmesi ile doğru ama öte yandan romanın temelde Kyoto şehrine yazılmış bir “aşk mektubu” olduğu gerçeğini atlamış oluyor.

Kimono tasarımcısı bir adam ile eşinin evlatlık kızları olan 20 yaşındaki bir genç kadının hikâyesini anlatıyor kitap ama bilindik anlamda bir olay akışı yok aslında romanın. Kadının haberinin olmadığı ikizi ile tesadüfen karşılaşması, ebeveynleri ve etrafındaki gençlerle ilişkileri bir parça hüzün içeren, biraz masalsı bir hava ile anlatılıyor okuyucuya ama bu anlatılanlardan çok Kavabata’nın detayları kaçırmayan gözlem ve tasvirlerle bize çizdiği şehir resmi önemli olan. Burada şehiri aslında belki de şehirin kendisinden çok, doğası, kültürü ve gelenekleri üzerinden düşünmek gerekiyor. Yılın hemen tüm zamanlarına yayılmış festivalleri ve bu festivallerin genellikle doğa ile sıkı ilişkisi, bir kimono veya kimono kuşağı deseninin tasarımı veya kumaşının dokunması, bu tasarımların yine doğadan esinlenmesi, manastır ve tapınaklar, dağlar, ağaçlar, elbette kiraz çiçeklerinin de aralarında olduğu tüm çiçekler ve servi ağaçları… Romanın her satırına sinmiş bu öğeler ve karakterlerin her düşüncesi, duygusu ve davranışına da etki veya eşlik ediyor gibi görünüyorlar. Roman doğrudan bir “kaybolan dünyaya” ağıt söylemiyor asla; bunun yerine satır aralarına sinmiş gözlemlerle bu değişimi bir parça da hüzün içeren bir şekilde dile getirmeyi tercih ediyor. Şehirde gezen Amerikalı kadınların bir kimono ve kumaş dükkanından Sony radyo alması, tasarımların yabancıların zevkine göre değişiyor olması, şehirdeki evlerin öğrenci ve turistler nedeni ile pansiyonlara dönüşmeye başlaması veya genç kadının ailesinin işinin eski günlerinin havasını yitirmiş olması roman boyunca, altı çizilmeden ve kimi zaman bir karakterin cümlesinin, kimi zamansa bir gözlem cümlesinin parçası olarak geliyorlar önümüze. Kavabata bir yerli ve yabancı karşılaştırması yapmaya veya bir milliyetçi yaklaşım üretmeye çalışmıyor; yaptığı bir şehiri ve insanlarını tüm gelenekleri, kültürleri, yaşam ve davranış biçimleri ile anlatmak ve bunu alçak gönüllü bir biçimde gerçekleştirmek sadece.

“Çiçek seyretme gezileri”ni, “servi seyretme gezileri”ni, dağın değişen renklerinin veya yağan yağmurun ve karın büyülenmiş bir şekilde seyredildiği bir dünyayı anlatan roman bir olay örgüsünün peşinde olan okuyucuya göre değil belki ama şöyle bir durup düşünmek, içinde bulunduğu telaşa ara verip bir nefes almak ve insanın doğa ile bağının nasıl gerekli olduğunu ve onu yitirmenin aslında kendimizi yitirmek demek olduğunu anlamak isteyenler için çekici bir kitap bu, elbette bir de Japon kültürü meraklıları için.

(“Koto”)

(Visited 514 times, 5 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir