“Yazmak yazmamaktan daha kolay”
Tesadüfen bir çekmecede bulduğu roman taslağı ile üne kavuşan bir garsonun hikâyesi.
Alman sinemasından bir romantik komedi. Benzeri Amerikalı örneklerini aratmayan, onlar gibi sonu başından belli, kahramanlarının sevimliliğine dayanan ve asla şaşırtmayan bir film. Alman sinemasının aralıksız film çeviriyor gibi görünen yetenekli yıldızı Daniel Brühl’ün başarılı oyunculuğu ile sürüklediği film edebiyat üzerine pek derin olmasa da kimi sözleri ile farklılaşıyor gibi görünebilir ama bu sözler de iz bırakacak içerikte değiller.
Bir eleştirmenin dediği gibi başkasının yaratıcılığını sahiplenen bir filmin kendisinin de pek yaratıcı olmaması bir ironi gerçekten. Baş oyuncuları Daniel Brühl ve Hannah Herzsprung ile yeterince sevimli, kimi komik anları yeterince komik ve başlattığı yalanların sonuçları ile baş edemeyen genç adamın yaşadıkları ile yeterince ilgi çekici ama film herhangi bir anında yeni bir şey söyleyemiyor. Filmin yaratıcılarının Brühl’ün varlığını yeterli gördüğü ve üzerinde yeterince çalışmadığı kimi sahneler, örneğin parti sahnesi, filmin daha ileri bir noktaya gitmesine engel olmuş görünüyor. Romanın gerçek yazarı olarak ortaya çıkan adam için filmin seyirciden sempati mi, acıma mı yoksa öfke mi beklediğini açık etmemesi ve özellikle adamın başına gelenlerin sertliği filmin romantik komedisinin seyirciye nüfuz etmesini bazı anlarda zorlaştırsa da bu anlarda da Brühl yetişiyor imdada ve sahneleri kurtarıyor.
Ukala edebiyat öğrencilerinden erkek ile kadının arasındaki aşkın başlama, gelişme ve sonuç akışına kadar senaryo alışılan standartları birbir karşımıza getiriyor ama sonuçta bir romantik komedi bu: Romantizmi de komedisi de alışılmış olmalı ki rahatlıkla içine girilebilsin ve bir yandan aşkın bir yandan komedinin keyfi sürülebilsin. Özetle bir “romantik komedi” ve türünün seyredilip unutulabilecek örneklerinden biri. Yine de konunun odağında bir kitabın yer almasının ve kapanış jeneriğinin kitap görüntüleri ile süslenmiş olmasının güzelliğini atlamayalım. Özellikle yazarın kalabalık bir kitle önünde kitabını okuduğu sahneler bizde çoktan unutulmuş olan bu geleneğin güzelliğini hatırlatıyor ki bazı anlarda filmi unutup sadece bu güzelliğe odaklanarak keyif alabilirsiniz filmden.
(“My Words My Lies – My Love”)